Allah Hz. Adem as. Dan başlayarak son elçi Hz. Muhammed as. Dâhil göndermiş olduğu bütün peygamber ve o peygamberlere vermiş olduğu emirlerinde insanlar için bir din belirlemiş ve bu din ile hayatlarına bir ölçü ve denge getirmiştir. Allah’ın bütün peygamberlerine gönderdiği dinin adı ise İslam’dır. İslam’ı kendilerine din olarak seçip kabul edenler bu tercihlerinden sonra artık hiçbir konuda kendileri için konulan bu ilahi ölçülerden bağımsız hareket edemezler. Bu emirleri yetersiz görüp bir şeyler ilave etmek veya fazla bulup bir şeyler çıkarmak yapılan sözleşmeye aykırıdır ve yanlıştır. Bunun kuralını Allah ta başta koymuştur ki: “ Eğer Kulumuz Muhammed bize atfen sazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonrada onun şahdamarını mutlaka keserdik.” ( Hakka-44-45-46) Bu kurala önce gönderilen elçiler iman edip hayatlarını sürdürmüşler. Ancak elçilerden sonra gelen ve o elçilere inandıklarını söyleyen takipçileri aynı hassasiyeti gösterememişlerdir. İşin aslına bakar iseniz elçilerin ve kitapların gönderilmesinin bir noktada amacı da insanoğlunun kendisi için konulan bu ilahi yasaları herhangi bir neden ile ya eksik görmesi veya bir şeyler ilave etmesi olarak ta anlaşıla bilinir.
Hepimiz de biliyoruz ki insan kendi kendine yeterli bir donanımla yaratılmamıştır. Ne zaman kendi kendisini yeterli ve öğütten müstağni görmeye başladığı işte o andan itibaren kendisi için konulan ilahi yasaları da ihmal etmeye ve yok saymaya ilk adımını atmış demektir. Bu hareketiyle artık söz dinlemeyen ve kendisine yaptığı işin yanlışlığını anlatan davetçileri ya dinlememiş veyahut ta bütün gücüyle onlara karşı çıkmıştır. Onun bu karşı çıkışı aslında hem bu dünyasını hem de ahiretini kaybetmesine sebep olmuştur. Allah’ın dini aslına bakar isiniz tamda bir denge unsurudur. O hiçbir konuda aşırılığı kabul etmez ve inananlarına bunu en küçük bir ima yoluyla bile olsa tavsiyede bulunmaz. Kerim kitabımız olan Kuran insanın hangi konularda aşırı gide bileceğini net bir şekil de açıklayarak bizleri uyarmıştır. Bunlardan tamamını sizlerle paylaşmak sizce de malumdur ki bu yazının konusunu ve kapasitesini aşar. Ancak biz bu konuda dinlerinde aşırı gidenleri yazımıza konu etmiş olmamızdan dolayı bu konuyu sizlerle kısaca müzakere edelim:
Konumuza bir ayet meali ile başlayalım: “ Ey kitap ehli (bir kitabın mensupları) Dininiz konusunda aşırılığa sapmayınız, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın sadece bir peygamberi, Meryem’e sunduğu bir kelimesi ve ondan gelen bir ruhtur. Allah’a ve peygamberine inanınız. Allah “ üçtür” demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, hayrınıza olan budur. Allah ancak tek bir ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde bulunan her şey onundur. Allah insan için yeterli bir vekildir.” (Nisa- 117)
Yukarıda mealini verdiğimiz ayet aslında konuyu net bir şekilde özetleyip ortaya koymaktadır. Ayetin ehli kitap diye söze başlaması bizleri asla yanıltmamalıdır. Zira bu söz tarihin bir döneminde söylenmiş ve fonksiyonunu icra etmiş bir emir değildir. Kıyamete kadar gelecek olan bütün kitap mensupları bu ilahi ferman ile sorumludurlar. Ehli kitap o gün bunları söylemiş bu gün ise Kuran’ın mensupları bu ve buna benzer şeyleri gerek Allah gerek ise peygamberleri hakkında farklı şekil de söylemeye devam ediyorlar. Allah’ın söylemediği ve bizlerden itikat ve amel haline dönüştürmek istemediği bir şeyi veya şeyleri Allah bizden istiyor demek Allah hakkında kesinlikle haddi aşmak ve aşırı gitmek demektir. Yine Allah’a ait olan bir özelliği Allahtan alıp yaratılmışlardan birine veya birilerine vermekte yine sahipleri için bir aşırılıktır. Mesela: Yaşam için kural belirleme veya hayatı yönlendirip yönetme hakkı kesinlikle Allah’a ait bir özelliktir. Bizler bu özelliği Allah’tan alır onun yaratmış olduğu bir kişi veya zümreye verir ve onları bu konuda yetkili kılar isek bu hareketimizde Allah hakkında aşırılık ve düpedüz şirk olur. Bunun adına dünya bu gün ya demokrasi ya da beşeri ve insan akılının ürünü olan yönetim biçimlerinden birisini tercih ederek hayatını devam ettirmekte ve halen Müslüman kalabildiğini ve Allah’ı razı etiğini rahatlıkla söyleye bilmekte. Aslında bu aşırılığı dindeki aşırılıklarının en önemlisi ve en başta gelenidir. Bu hakkı yaratılmışlardan bir guruba veya kişiye vermese inanın dindeki aşırılıklarının birçoğu da kendiliğinden ortadan kalmış olacak. Zira hem ibadeti hem siyaseti hem de ticareti ilahi yasalar ile düzenlenen toplumlardaki dindeki aşırılıklarında önüne geçilmiş olacak.
Ortada ilahi yasalar olmayınca din sosyal hayata müdahale edemiyor veya ettirtilmiyor. Neticede din bireyselleşiyor ve ferdi anlamda dindarlaşan ancak yaptırım gücü olmayan bir din algısı toplumda rağbet görüp varlığını devam ettire bilmekte. Ne toplumsal nede bireysel anlamda Kuran’ın önermediği ve ayrıca son elçinin de hayatın da uygulaması olmayan bir takım yanlış uygulamalar dindenmiş gibi toplum hayatında kendisine yer bulabilmektedir. Bu konuda oldukça aşırı gidip haddi aşanlar kendi yaptıklarını meşrulaştırmak için Kuran ve peygamberin hayatında yer edinen emirleri yerine getirmek isteyen insanları dinde aşırı gitmek ve haddi aşmak ile suçlaya bilmektedirler. Bunlara her konuda birer örnek vermek tabidir ki mümkündür ama ben sadece bir iki örnek vererek konunun biraz daha iyi anlaşılmasını temin etmeye çalışacağım.
Mesela: Kuran’a yaklaşım konusunda Allah’ın kullarından istemediği birçok şartı bu zihniyet sahipleri şöyle sıralaya bilmektedirler: Kuran’a dokunmak ve onu okumak için öncelikle abdest almalıyız veya kıbleye doğru dönüp okumalıyız evinde kendisinden başka hiç kimsenin bulunmadığı bir ortam da Kuran okuyan hanım kardeşlerimizin başlarını kapatmalarının istenmesi gibi. Oysa Allah Kuran okuyacak bir insandan sadece: “ Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Gerçek şu ki: şeytanın inanan ve yalnız rabbine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur. Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl -98-99-100) Bu konudaki şartı Kuran’ı gönderen Allah koymuştur bu şartı ın önüne ve arkasına hangi neden ile olursa olsun bir şeyler koymak dinde haddi aşmak ve aşırılık yapmak anlamına gelir.
Diğer ikinci bir örnek ise yine kendilerini dinlerinin aldattığı kimseler gibi Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği günlerin ve ayların kutsallığına inanarak bu günler ve aylarda yapılan bir takım uygulamalar da bunlara örnek olarak verile bilinir. Pazartesi veya Perşembe günleri tutulan oruçlar, mübarek! Diye kabul ettikleri günler ve geceler. Allah: “ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Oruç sayılı günlerdedir….” ( Bakara – 183-184) Bunlar şu an verebileceğimiz ve aklımıza gelen uygulamalar ki dinde aşırılığın ve haddi aşmanın sadece iki basit örneklerini oluşturmaktadır.
Unutmayalım ki Allah haddi aşıp aşırı gidenleri sevmez. Sadece yasaklanan ve kesinlikle haram kılınan konularda değil meşru olan bir konuda bile kesinlikle aşırı gitmememizi ve haddi aşanlardan olmamamızı Allah bizlerden istemektedir: “ Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri kendinize haram etmeyin ve Allah’ın koyduğu sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” ( Maide-87)
Son kitap Kuran’ı kerim getirmiş olduğu prensipler ile kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlık için hem dünyalıklarını hem de ahiretlerini kazanıp her iki dünya saadetini temin ede bilecekleri yol ve yordamları gayet açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymuştur. Bunun böyle olmadığını söylemek veya söyleyenlere itibar edip onları desteklemekte ayrıca dinde aşırı gitmek ve düpedüz haddi aşmaktır. İnandığı ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan müminler haddi aşmak yerine aksine Allah’ın koyduğu sınırları yok sayıp bu konuda aşırı gidenlere hadlerini bildirmek için ciddi bir çalışma ve gayret içerisine girmelidirler. Bunu yapar iken hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan sadece Allah’a hesap verme bilinç ve şuuru ile hareket etmeyi kendilerine şiar edinmelidirler. Bunun için yapmaları gereken tek şey sahip olduklarını iddia ettikleri Kuran’ı kerimleri o süslü kılıflarından ve raflarından indirip anladıkları dilden okuyarak o kitabı eksiksiz olarak hayatına uygulayan son elçinin Kuran merkezli veya Kuran’dan onay alan davranışlarını dinleri haline getirmek olmalıdır. Başka bir kapıyı çalmalarına gerek yok sadece açılmış olan Kuran’ın kapısından içeri girmelerine bağlıdır. Bu konuda ne olur hiç kimse bencillik ve kıskançlık krizlerine girmesin Kuran’ın bahçesinde herkese yetecek kadar gül mevcuttur. Yeter ki niyetimiz gül toplamak olsun. Başka bir yazıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.
|