Aydın Gümüş/ Ağrı
Selamun aleyküm! İslama ilgi duyan, öğrenip yaşamak isteyen bir insanım. İslamı doğru öğrenmek için nasıl bir yol izlemeliyim? Benim için doğruları doğru biçimde öğrenmek çok önemlidir. Tek hedefim iyi bir Müslüman olmak.
Cevap: Ve aleykesselam Aydın kardeşim!
Allah, Kur’an’a ve İslama olan ilginizi, Allah’a olan sevginizi artırsın ve bir ömür daim eylesin inşaallah! İnsan için bir şeyin değerli olması o şeye ödemiş olduğu bedel ile doğru orantılıdır. Hiçbir bedel ödemeden elde edilen şeylerin pek kıymeti olmazmış. Aynen baba mirası gibi çok kolay harcanır. Çok kolay vazgeçilir. Ancak yıllarınızı verip bedelini bihakkın ödediğiniz bir şeyin kıymeti başkadır. Ona verdiğiniz emek, ödediğiniz bedel; ona verdiğiniz değeri gösterir. Hiç kimse değer verdiği bir şeyden kolay vazgeçmez. Bizim insanımız İslam’ı baba mirası olarak kucağında hazır buldu. Onun için bir emek vermedi. Bir bedel ödemedi. Doğunca adın Hasan/ …. sen Müslümansın, rabbin Allah, kitabın Kur’an, Peygamberin Hz. Muhammed, mezhebin de Hanfi…şafi.. Sünni ya da Şii denildi o kadar. Halkın dini hassasiyetleri erozyona uğradığı için duyarlılık en asgari seviyelerde! Kitabınız duvarda asılı, imanınız gönlünüzde saklı, hayat sahasında varlığını göstermeden sinesinde orijinal paketinden çıkarılmaz. Hiç kimse demez ki; Kur’an ne diye gönderildi, kimler için gönderildi, bizim hayatımızda bu kitabın yeri nedir? Dinimizle bu kitabın ilgisi nedir? Bu kitabın hayatla, hayatımızla ilgisi var mıdır? Neye göre yaşayacağız ve neye göre hesaba çekileceğiz? İla ahir bir dünya sorunun cevabı hiç merek edilmez. Bu nedenle diyoruz ki; bu soruların cevabını merak eden kimse, Kur’an da resulün izini sürerek işe başlamalıdır. İyi bir Müslüman olmak en iyi örneğe tabi olmakla mümkün olur. Muhammed (as) Emrolunduğun gibi dosdoğru ol emrine uygun olarak bir ömür Kur’an’a tabi olmuştur. Bunun için diyoruz ki; o kitabı ne zaman anladığınız dilden okumaya başladınız; işte o zaman tüm sorularınızın cevabını onda bulacak ve ondan öğrenme şansını elde etmiş olacaksınız.
Bu minval üzere okuyanlar görüyorlar ki DİN, insanları geleneğin musikisi ile uyutmaya çalıştığı duygusal bir olay değilmiş. Kur’an; insan, hayat ve kâinatın tümünü kuşatan bir anlayışla; bunların tümü hakkında hüküm belirlemede söz sahibi olan bir kitapmış.. Olay sadece bir ömürlük dünya hayatımızla ilgilide değil. Dünyayı içerdiği gibi ahiret hayatını da içermekteymiş… Eğer dünyayı onun ilkelerine göre yaşamayacak olursak ebedi hayatımızı da ebediyen kaybetmiş olacağımızı da beyan ediyormuş. Bunu görünce işimizi daha ciddiye almamız gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle diyoruz ki, gelmiş olduğunuz nokta çok güzel bir noktadır. Sahip olduğunuz bu nimet tüm dünyadan daha değerlidir. Dünya sizin olsa bir gün yok olup gidecektir. Fakat sizin sahip olduğunuz İMAN ve o imana uygun yaşamak size ebedi kurtuluşun kapısını açacaktır.
İnsan, bir yönüyle zayıf, aciz bir varlık iken, bir başka yönüyle de rabbine isyan edecek kadar zalim ve cahildir. Dikkat edilirse bu davranışlar genelde Allah’a gereği gibi inanmayan müşrik, kafir, münafık, ateist, materyalist, kapitalist…. Sıfatlı insanların eylem ve söylemleri ile tezahür etmektedir. İnsanlık tarihi boyunca doğru yoldan çıkmış toplumlara gönderilen her elçinin muhatap olduğu bir durumdur. Allah Teâlâ her elçiyi kendi kavminden seçerek göndermiştir. Bu nedenle elçi seçilen kişi, düne kadar kendilerinden biri iken bir gün geliyor; “ben, Allah’ın elçisiyim ve sizin yaptığınız yanlış, sizleri rabbimin dinine çağırıyorum” deyince: O toplumun ileri gelenleri bütün öfkelerini kusarak; Allah seni mi elçi seçti? Senin bizden nasıl bir üstünlüğün var diyerek, itirazlarının dozunu artırıyorlar. Allah’ın böyle bir elçi göndermediğini söyleyerek; resulü yalanlamaya, Allah’a iftiralar etmeye başlıyorlar. Resullere genelde şöyle itirazlar yapıldığını görüyoruz:
Seni, Allah’ın elçisi olarak kabul etmiyoruz. Senin bizden ne farkın var. Senin söylediklerini de asla kabul etmiyoruz. Sana değil biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz dine uyarız. Haydi, bize babalarımızı getir. Şayet dediğin gibi Allah’ın elçisi isen; Altından evin olmalı, içinden ırmakların aktığı bağların bahçelerin olmalı değil miydi? Ya da göğe çıkmalısın, oradan bize bir kitap getirmedikçe de sana asla inanmayacağız. Doğru söylüyorsan bizi tehdit ettiğin azabı getir. Haydi, göğü parça parça üzerimize düşür… ve bu minval üzere itirazlarına devam etmişlerdir. ( İsra 17/90-95) Tüm bunlara verilen cevap:
“Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?” “Yoksa size mahsus bir kitabınız var da ondan mı okuyorsunuz?” (Kalem 68/36-37)
“…De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer olan/insan olan bir elçiyim.”(İsra /93)
“ Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir de. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.” (İsra17/96)
Görüldüğü gibi, Kör cehaletten ve asılsız yalanlardan ve iftiralardan başka bir delilleri de yoktur.
“Onlar bir kötülük işlediklerinde ‘Biz atalarımızdan böyle gördük, böyle yapmamızı emreden Allah’dır’ derler. Onlara de ki; Allah kötülük işlemeyi emretmez. Allah adına bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”(Araf7/28)
(Ey resulüm! ) “De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin ve dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarın. İlk defa sizi yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”(Aaf 7/29)
Buraya kadar anlatılanlar geçmişte Allah’a resulüne ve onun ayetlerine yapılan iftiralar, isnat edilen yalanlar idi. Vahyin tamamlanmasından günümüze kadar ve günümüzde yapılanlara baktığımızda; geçmişi aratmayan anlayışların aynen devam ettiğini görüyoruz. Ferdi ve kurumsal olarak yapılan iftiraları görmek için internet ortamına kısa bir göz atmanız yeterli olacaktır. İslam’a Kur’an’a yapılan inkâr ve iftiraların bin türlüsünü görmeniz mümkün olacaktır. Bu günkü haliyle İslam; Gücü kuvveti, hâkimiyeti elinden alınmış, eğitimi bitirilmiş; öğretimi en asgariye indirilmiş, kendisine iktidar isteme düşüncesi kafalardan silinmiş, sahiplenenleri sindirilmiş, hayattaki işlevselliği iptal edilmiş, bireysel bir inanç olarak birkaç Müslümanın sinesine mahkûm edilmiş bir İslam!..
Özellikle bu halinden istifade ederek tarihin tüm başarısızlıklarını, ahlaki zaafları, kişisel hataları, onun ilkelerine uymamaktan kaynaklanan tüm bozulmaları “vur abalıya”/ vur garibana mantığı ile İslam’ı ve müslümanları günah keçisine çevirdiklerini göreceksiniz.
Bundan daha vahimi bir milletin bin yıllık geçmişini bir kalemde silerek Kabul edilen laik ve demokratik sistemle iş temelinden halledilmiş; Allah’ın dünya işlerine asla karıştırılmayacağı kanunla kayıt altına alınmıştır. Artık modern dünyada kimse Allah’a hesap vereceğini düşünmüyor. Günahı, sevabı, ahireti hesap etmiyor. Sistem kökten değiştirilmiştir. Kelimenin anlamıyla herkes tam hürriyetlerine kavuşmuş; Artık yeryüzünün yeni ilahı insan olmuştur. Hayatın merkezine insanı koyan anlayış, doğru ve yanlışın kararını çoğunluğun tercihine bırakmıştır. Böylece toplumun yeni ilahı Allah değil çoğunluk olmuştur. Bundan böyle insanlar Allah’ın sultasından alınıp çoğunluğun iradesine teslim edilmiştir. Şimdi karar sizin. Siz kime teslim olacaksınız? Allah’a mı çoğunluğa mı? Kişisel iradenizi kullanmada sonuna kadar hürsünüz. Sonucuna katlanmayı göze aldığınız sürece kimse size mani olamaz. Bu konuda Allah bile kullarına müdahale etmeyerek:
“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğriler birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir bilendir.”
“Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur/ Allahtan gayri ilahlardır. Onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebediyen kalacaklardır.” (Bakara 2/256-257) Şimdi karar sizin! Yolculuk, Allah’ın aydınlığına mı? Yoksa ondan başka ilahların karanlığına mı? Kafanıza göre dost ve mekan seçiminizi yapabilirsiniz!..
|