Biz millet olarak kendimizde var olan bilgiyi bir başkasıyla hemen paylaşmayı çok seven bir topluluğuz. Artık bu edinilen bilginin çok kolay, fazla çaba/emek sarf edilmeyişinden mi yoksa altında daha başka bir şey olan psikolojisini tatmin etme nedeni mi var onu da bilemiyorum!
Ama bir şey var ki bilgi edinmek yaşadığımız an itibariyle o kadar da zor değil. Öncelikle internetle bağı olana her delikten her türlü bilgiyi edinmek neredeyse mümkün.
“Oluklar çift birinden nur akar birinden kir” (N.F.K)
Bunca malumat karşısında, kişinin bilgi donanımı, yetkin ve yeterli ise düşüncesi/fikri ve olaylara baktığı görüş açısının olması da önem arz etmektedir. Böylesi birikim ve donanımı olmayan birinin aktardığı bilgide zaten kulaktan ağıza aktarılan “kıl-u kal” mesabesindedir. İşte bizim de üzerinde durmak istediğimiz, zaman zaman kendimizin de bu yanlışlara düştüğümüze şahit oluşumuzdan dolayı rabbimden affımızı ve haklarını ihlal ettiklerimden özür dileyerek söze başlamak istiyoruz.
Sevgili dostlar, Covid denilen illetle yaklaşık 20 gün bir mücadelenin sonucunda hamdolsun kısmen sağlığımıza kavuştuk. Hastalığınızı duyan herkes telefon ediyor, mesaj yazıyor… insanın sevenlerinin olması, sizin için endişe duyup, ne yapabilirimin telaşına düşmeleri en azından dua da bulunmaları bile size moralinizi yükseltmek için severek veya ‘kerhen’de olsa soruluyor olunmak güzel bir haslet. Buraya kadar her şey güzel, esas bundan sonrasını kaldırmak, dayanmak insanın sabır sınırlarını zorluyor, mübarek sormakla kalmıyor ki, ‘merhametinden maraz doğuyor’ adeta başlıyor sıralamaya; sarımsağı ihmal etme, zencefili bol tüket, kelle paça çok iyi geliyor, aman ha kekik çayı, haa birde turşu turşu… sıralayıp gidiyor durdura bilene aşk olsun. Zaman zaman bu türden mesaj ve telefonları dinlemeye tahammül bile edemediğim olduğu için eğer saygısızlık etmişsem (etiklerimden) tekrar özür dilerim. (Anlayışlı davrananlar bunun dışında) Ama şunun bilinmesi gerekiyor ki, birine bir şey tavsiye ederken hep olumlu yönünden bakıp da her tavsiye herkeste olumlu makes bulacak anlayışı doğru değildir. Örneğin ben, birçok kronik hastalığı olan biriyim; şeker var, nefes darlığı (astma), gud hastalığı, tansiyon, mide bozuk… senin bu tavsiyelerinin çoğunu bu durum da kullana bilmem mümkün değil…!
Mikrop ciğere kadar inmiş, adeta boğuluyorsunuz, bir taraftan vücudunuzun her tarafı öylesine bir ağrı ve çaresizlik içerisinde ki tarifi mümkün değil, hiç kıpraşmak bile istemiyorsunuz. On beş gün adeta kendimde değildim. İşte “ukalalık” dediğim de bu; hangi tahlilleri ne ara yaptın, ne türden sonuçlara ulaştın da bir doktor edasıyla bunca tavsiyede bulunuyorsun, hem de ‘bilgiçlik’ edasıyla!?
Sevgili dostlar, yukarıda yazdığım şeyleri bizzat mevzu mankeni olarak yaşadım (eksiğim var fazlası yoktur). Bu satırları yazarken Hastane de 15. günün Arefesıydı, Covid belası bizim de üzerimizden geçti, rabbime hamdolsun şuan itibariyle iyiye gidiyor. Özellikle hastalığın ilk günlerinde çektiklerimi ‘bir Allah bilir, bir de ben’…
Sevgili dostlar, kimse bu hastalığı hafife almasın, bu konuda piyasada dolaşan komplo teorilerini, müspet ve menfi yazılıp söylenenlerden az buçuk haberdarım ama ben yaşadıklarımı biliyorum. Yani ‘eşekten düştüm.’
Dedim ya; biz millet olarak paylaştığımızda bir şey kaybetmeyeceğimiz şeyleri tez elden çıkarmayı seviyoruz çünkü ‘şuradan duyduk buraya aktardık’ bugünün moda tabiriyle ‘kopyala yapıştır’ bu kötü haslet milletin kahir ekseriyetine sirayet etmiş durumda her konuda maşallah ‘her şeyi’ biliyoruz hele bir sor: Hastalığın mı var. Toplumsal, siyasal, tarihsel, ekoloji, teoloji… bütün konularda malumatfuruşuz maşallah. Hem de mangalda kül bırakmamacasına. ‘Malumatfuruş’ olmak kötü müdür ki? Elbette değildir. İşini bilene gerekli donanıma ve yetkiliğe sahip olana ‘ceketimizin ön düğmesi saygıyla kapalıdır.’ Zaten donanımlı işinin ehli insanlarla irtibat kurduğunuzda; sizi dinliyor, durumunuz hakkında malumat edindikten sonra ‘şunları, bunları yapabilirsin “amma” önce mutlaka bir uzmana görünün.’ İşte ilmin edebi bunu gerektiriyor. “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder” Unutmayalım, ‘can boğazdan geldiği gibi aynı can da boğazdan çıkıyor.’
“…Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 216)
Bu hastalığın bana verdiği en güzel hatırlatma yanı ise rabbim ile olan bağın daha bir güçlenmesi oldu diyebilirim. Hiç yaşamadığınız halleri yaşıyorsunuz isteseniz de istemeseniz de; düşünün artık bitmişsiniz, takatiniz mecaliniz kesilmiş ya isyan edecek yada kendinizi merhametin kollarına bırakacak “Senden gelen her türlü hayra muhtacım, Mü’min olarak canımı al razı olduğun kölelerin/kulların arasına kat, ben senden razıyım” diyerek secdelere varmak merhametin avuçlarında, Şafinin şifasını her şeyden sıyrılarak bütün yüreğinizle hissediyorsunuz. Dualarınız, rükûlarınız, secdeleriniz ve kıraatiniz ayrı bir makes buluyor benliğinizde adeta, doyumsuzluk yaşıyor hamd etmeye doyamıyorsunuz. Rabbim zayıflamış olan bu yönümüzü yaşa(tığı)dığımız bu hallerle tekrar hatırlattığı için O’na sonsuz şükürler olsun. ‘Ya rab ayaklarımızı yolunda müstahkem kıl, çeldiricilerin çeldiricisine karşı feraset ver.’ İnsanın bir sığınağının olması ne kadar güzel.
Bu hastalığın bana yaşattığı/öğrettiği bir şey var ki o da “değerli yalnızlık” bizim lisanımızla “inziva/itikaf” deyin.
Rabbinizle birlikte bir müddetliğine de olsa yaşadığınız bütünleşme ve akıbetinde bütün bir hayatınız gözünüzün önünden süzme süzme akıp geçiyor ve peşinden neden, niçin ve niye soruları pişmanlıklar ve tabi huzur veren yanları…
Aslında hep yapmamız gerekip de eksik bıraktığımız sorumluluklarımızdan bir tanesiydi bu, hani rabbimiz şöyle buyuruyordu mealen; “Gecenin bir kısmında kalk, yavaş yavaş okumalar yap. Doğrusu gece (insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır. Gündüz seni meşgul edecek (konsantrasyon bozacak) meşgaleler var” (Müzzemmil 1-6)
Bundan dolayıdır ki, yalnız kalmak, sığınakların en güzeline sığınmak, Mü’mine külfet değil gereklilik ve bir arınmadır…
Siz birde ‘sığınağı olamayan zavallı yalnızları’ düşünün!
Gelecekte insanlar için en büyük felaketlerden bir tanesinin yalnızlık olduğu tartışılıyor! Ve bunun için dünyada bir çok devletler; İngiltere, Japonya, İtalya vs. Bakanlıklar kurup bu soruna çözüm arıyorlar.
‘2018 de ‘Yalnızlık Bakanı’ atayan İngiltere Başbakanı Theresa May, 1 yılda 5 bin 821 kişinin hayatına son vermesi üzerine şimdi de ‘İntiharı Önleme Bakanı’ atadı.’ (https://www.hurriyet.com.tr/avrupa/ingilterede)
“Japon Times’ın bu konudaki haberine göre, ülkedeki yalnızlık sorunu Covid-19 salgını nedeniyle başlayan izolasyon yüzünden daha da büyüdü. 2020’de intiharlar 11 yıl sonra ilk kez bu denli arttı.
İntihar vakaları ekim ayında pik yaptı. Bu ayda intihar eden kadın sayısı önceki yılın aynı ayına göre yüzde 70 arttı ve 879 oldu. Ulusal Polis Teşkilatı’nın açıkladığı rakamlara göre 2020’de 20 bin 919 kişi intihar etti ve veriler bir önceki yıla göre 750 kişilik (yüzde 3,7) bir artış yaşandığını ortaya koydu. Ayrıca, büyük ölçüde kadınlar ve gençler arasındaki intiharlarda gözle görülür bir artış yaşandığı belirtildi. Japon Times gazetesinin paylaştığı bir rapora göre, bu rakamların, aynı yıl Covid-19’dan ölen kişi sayısının üç katından fazla olması dikkati çekti.”(https://www.indyturk.com)
Bu bağlamda evde yalnız kalmanın bunaltıcılığı ya da yalnız ölme korkusu, insanoğlunda derin ve örseleyici etkiler bırakarak yoğun bir pandemik yalnızlık psikolojisi ürettiği dile getiriliyor. Kuşkusuz sosyal mesafe, hijyen hayati önlem taşıyor ancak ‘çaresiz yalnızlıkta’ giderek artırıyor. Özellikle sosyal izolasyondan dolayı sosyal bağlarımızın zayıflaması yalnızlaşmayı derinleştirdi. Ayrıca bu yalnızlık “Değerli yalnızlık” olarak tercih edilen yalnızlıktan çok daha farklı bir duruma da işaret ediyor. Yani pandemi sürecindeki izolasyonun, ne zorunlu ne de tercih edilen kategorisine tam olarak uymadığını, hem çok bireysel deneyimlere neden olurken hem de hiç olmadığı kadar kolektif toplumsal bir deneyim ve ruh hali yaşattığını tecrübe ediyoruz…
İnsanları yaşanan bu yalnızlık felaketinden kurtarma adına yapılan şeylerin fazla işe yaramadığı, hatta robotlar bile devreye sokulduğu, insanların ellerine teselli olarak verilen bu oyuncakların bu sorunu çözecek mi yoksa sonunu mu getirecek belli değil, bunu zaman gösterecek…
Şu an itibariyle, sosyal medya denilen ‘izolasyon kutusu’ adı üzerinde ‘sanal’ olarak, bir nebze olsun internet bağı olanları morfinlemekte etrafınızda zombi gibi dolaşan insanlara rastlamaktasınız.
Hem toplum içerisinde hem de kendi içerisinde yalnızlık yaşayan bu insanların en yakın aileleriyle bile irtibatı ihtiyaç hasıl olduğunda minimum düzeyde, ayrı dünyalarda, herkes kendi odasında veya dünyasında birçok gereksinimlerini telefon aracılığıyla yapıyor olması da ayrı bir felaket; toplumları oluşturan temel nüvenin aile olduğunu bilmeyen yoktur. Aileyi aile yapan bu bağları koparıp, zayıflatan, ülfet ve külfetleri paylaşılamayan, muhabbet, ukubeti, dayanışma ve yok olup giden insani değerler… bu yalnızlıkla birlikte, insanlığın da değerleriyle birlikte adeta buharlaştığına şahitlik ediyoruz.
Sonunda, galiba yalnızlığımıza çareler üretmeye çalıştığımız şeyler, Frankensteinın canavarına dönüşüyor gibi, yarattığımız canavarın kurbanı olabiliriz ve oluyoruz gibi de…
Vesselam
Not: Hastalığım süresince, uzak yakın telefonla arayan veya mesaj gönderen ve hayırlı dualarda bulunan bütün dostların rabbim hayırlı ecirlerini versin, bu tür felaketlerden cümlemizi muhafaza eylesin.
|