SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 3 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Hüseyin BÜLBÜL
 
 
 
Makale Tarihi :  1.06.2022
Gıybet İle Gayreti Karıştırmayalım

Şeref Bülbül /wiyana

SORU:Selamün aleyküm değerli Hocam! Günümüz şartlarında, görüp duyduğumuz aykırılıkları konuşmak duyurmak gerçekten kardeşinin etini yemek gibi midir? Olup biten aykırılıklara, haksızlıklara susmak, teşhir etmemek mi doğru? Yoksa konuşup anlatmak mı? Kişi ve kişilerin yapmış oldukları zulümleri konuşmakta dedi kodu gıybet olur mu?

CEVAP: Ve aleyküm selam Şeref kardeşim! Kur’an’ın bu konuyu gündeme getirmiş olduğu döneme bakarsak Medine mescidinin inşasından sonraya rastladığı anlaşılacasktır. Çünkü surenin adı hücreler yani mescidi nebevinin duvarına bitişik, Resule ait olarak yapılan odalar demektir. Medine dışından gelip Resulullah ile görüşmek isteyenler onun yanlarına çıkmasını beklemeden kaba bir davranışla hücrelerin arkasından Resule bağırarak görüşmek istediklerini söylemişlerdi. Rabbimiz bu insanlara görgü kurallarını hatırlatarak şöyle buyuruyor:

“Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.” “Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hucurat 49/4-5)

Bu olaydan dolayı surenin ismine Hucurat suresi denilmiştir. İslam toplumunun yeni teşekkül etmeye başladığı bir dönem olduğu için “ilahi mektebin” eğitim görevini icraya başlamış olduğunu görüyoruz. Bununla hem Müslümanların Resule karşı davranışlarını düzenliyor; hem de Müslümanların birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini açıklayarak müminleri tedip ve terbiye ediyordu. Böylece müminlerin Resule hitap edecekleri ses tonundan davranış biçimine kadar ayrıntılı açıklamalar getiriliyordu. Bu cümleden olarak müminlere de şöyle buyruluyordu:

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”

“Hem bilin ki, içinizde Allah’ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” (Hucurat 49/6-7)

Toplumun birbirleri ile münasebetlerinde de dikkat edilmesi gereken kurallar vardır. Bunlara dikkat edilmez ise toplumda sevgiden, saygıdan, birlik ve beraberlikten, hatta kardeşlikten söz edilemez. Çünkü her biri muhtelif yerlerden gelip yeni bir topluluk oluşturmaya çalışan insanlardır. Şunu unutmayalım ki; cahiliye kültür ve anlayışı bu insanların bir adım gerilerinde durmaktaydı. En ufak bir ihmalde infial meydana gelebilirdi.  Bunu için devamla rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi de ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.” (Hucurat 49/11)

Yine aynı gerekçelerle toplum barışının sağlanması, insan şahsiyetinin korunması, özel hayatın gizliliğinin deşifre edilmemesi için gerekli olan bir erdem daha gerekiyordu ki işte onu da Rabbimiz şöyle dile getiriyor:

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak işte bundan tiksindiniz bile! O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” ( Hucurat 49/12)

Nihayet toplumun ortak paydasını ortaya koyarak sonuçta herkesin bir tek ailenin fertleri olduklarını; üstünlüğün ise sorumluluk bilincine ulaşarak takvaya ermekte olduğunu ve insanlıkta kemale ermenin yolunu gösteriyor:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki sizin Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat 49/13) buyurmuştur.

Şimdi surenin 12. Ayetinde dile getirilen zan konusu nedir anlamaya çalışalım:

Zan: Hakkında bilgi sahibi olmadan herhangi bir şey veya olay hakkında ortaya konulan hüküm, fikir, söz veya kanaattir.

Bu da sui zan, hüsnü zan diye iki kısma ayrılmaktadır. Özellikle Rabbimizin sakınmamızı istediği ve günah olarak nitelendirdiği zan da sui zan kötü zandır. Şahıslar hakkında yapılmasından sakındırılan bu durum, insana şu mesuliyeti getirmektedir:

“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra 17/36)

Ayrıca kimsenin gizlisini araştırmak çetelesini tutmak da bizim işimiz değildir. Bunu yapan görevlilerin olduğunu, bizim sorumluluk alanımızda olmadığını rabbimiz şöyle haber veriyor:

“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen ve yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf 50/18)

“Şerefli kâtipler vardır ki” “Onlar, siz her ne yaparsanız bilirler.” (İnfitar 82/11-12)

Hucurat 12. Ayetinin devamında sorunuzla ilgili olan gıybet konusuna gelince gıybetin tanımı şöyle yapılıyor:

Gıybet : Bir insanın zikredilmesine hiç ihtiyaç olmadığı halde bir başkasının sahip olduğu ayıbı zikretmesidir.(Ragıb el isfahani Müfredat)

Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere yapılanın dedi kodu olması için; bir insanın yokluğunda herhangi bir gerekçesi de olmadan onun hoşlanmayacağı kusurlarının anlatılmasıdır. İnsan böyle bir şeyi niçin yapma gereği duyar?  Bu gerekçe toplumsal bir zararın giderilmesi veya toplumsal bir faydanın temini için değil de, sadece kişisel çıkar veya nefsi tatmine yönelik ise yapılan şey tam anlamıyla gıybettir. Genellikle yakın çevrede insanların gizli yanlarını araştırmak, Allah Teâlâ’nın örtmüş olduğu günah ve kusurlarını deşifre etmekten sakındırılmıştır. Kötülükler çöplük gibidir karıştırıldıkça kokar ve  Çevreyi rahatsız eder.  İnsanlar arasında kin, nefret ve düşmanlıkların doğmasına sebep olur ve toplumda huzur kalmaz.

Bir de su-i zanda bulunmak, insanların gizli yanlarını araştırmak ve oturup bunları ikili üçlü veya çoklu şahıslarla konuşmaktan sakındırılmıştır. İşte ölü kardeşin etinin yenilmesine benzetilen olaylar da bunlardır. Burada dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise; konuşulan insanların sizin din kardeşiniz olmasıdır. Yaşadığınız çevrede fitneye, fesada yol açacak bir duruma fırsat verilmemesi gerekmektedir.

Dikkat edilirse Hucurat 49/6. Ayetinde fasık birinin getirmiş olduğu habere inanmayıp araştırmamız istenmektedir. Hâlbuki yine aynı surenin 12. Ayetinde “birbirinizin kusurunu araştırmayın” buyrulmuştu. Görüyoruz ki burada kusuru araştırılmayacak olanlar bizim gibi iman etmiş kimseler iken; getirdiği haberin durumunu araştıracağımız kimseler ise fasık olanlardır.

Fasık: Alenen bir farzı terk eden, alenen de bir haramı işleyen kimse demektir. Bu nedenle her kâfir, münafık ve müşrik fasık iken, her fasık kâfir olmayabilir. Aynen her kâfir, münafık ve müşrik zalimdir. Fakat her zalim kâfir değildir. Günah işleyen de önce kendi nefsine zulmetmiş olduğundan zalim konumuna düşmüş olmaktadır. Hz. Âdem’in ilk yaptığı hatadan dolayı: “Zalemna enfüsena” biz nefsimize zulmettik ifadesinde olduğu gibi.

Buradan hareketle şunu söylemek daha mümkün görünmektedir. Zalimliği, fâsıklığı, kâfir ve münafıklığı, üç kağıtçılığı, arsız ve hırsızlığı, yalan ve entrikaları alenileşmiş medyatik şahsiyetlerin yapıp ettiklerini konuşmak, anlatmak, toplumu ve şahısları onun vereceği zarardan korumak bilen ve konuya vakıf olan insanların üzerine bir görevdir. Bu iş dedi kodu gıybet değildir. Toplum, bilgilendirilerek bu tip insanların fitne ve fesadından korunmalarını sağlamakta bilen insanların üzerine yükletilmiş bir görevdir. İnsanları bu tip insanın şerrinden korumak için deşifre etmek, bilen kimselerin üzerine yüklenmiş bir vebaldir.

Bu cümleden olarak sözleri, yazıları ve davranışları ile hakkı örten, batılı parlatıp hakmış gibi sunan, yalan ve yanlış haberlerle halkı manipüle eden insanların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmak için araştırmak da yasaklanan bir davranış değildir. Bizden istenen iyice araştırıp işin hakikatini öğrenmektir. Mümine yakışan dostuna karşı da düşmanına karşıda dürüst olmaktır. Yalandan, iftiradan uzak doğruları ortaya koyarak insanları aydınlatmaktır.  Müminler oturup boş işlerle uğraşamazlar. “Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler.”( Kasas 28/55) ayeti ile hareket etmeyi şiar edinirler.

Anlatmaya çalıştığımız bu konuda Gazali İhyasın da  benzer konulara parmak bastığını görüyoruz: “Haksızlık yapan kişiyi ilgili mercilere şikâyet etmek, kötülüğe engel olma çabasında destek aramak, fetva sormak, insanları kötülüklerden ve zararlardan korumak, lakabıyla meşhur olan birini bu lakapla tanıtmak, zulüm, haksızlık, fesatçılık, ahlâksızlık gibi tutum ve davranışları hayat tarzı haline getirmiş kimseleri kınamak maksadıyla bunların aleyhinde konuşmanın meşru olduğu belirtilmiştir.”

Anlaşılan odur ki medyada gerçeklerin aleyhine beyanlarla toplumu yanlış yönlendiren,  çeşitli manipülasyonlarla, algı operasyonları ile insanları yanıltan, fitne çıkartmak isteyen, insanları haktan uzaklaştırmak için sureti haktan görünüp batılı meşrulaştıran, genel ahlakı bozucu söylem ve eylemlerde bulunan, Allah’ın dinine, inananların dünyasına, tarihine ve şahsiyetlerine karşı gerçek dışı ithamlarda bulunan insanların hakkında, yalan iftira ve hakaretten uzak olarak gerçekleri söylemek, asla gıybet, dedi kodu ve ölü eti yemek değil, insanlığı aydınlatmak için işin ehli olanlar tarafından mutlaka yapılması gereken bir görevdir.

Unutmayalım ki; “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”

First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.