“İlah” kavramı Kur’an’î bir kavramdır. Bu kavrama şeklini veren, muhtevasını belirleyen bu kitaptır. Kavramın gerek epistemolojisi gerek sosyolojisinin gerekse ibadi boyutlarının sınırlarını yine bu kitap belirlemektedir. Bu konularda çok iddialı ve ısrarcıdır. “La ilahe İlallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) bunu ifade eder. Bu ifadeden de anlaşılacağı gibi gerçek ve sahte ilahlar insanların hayatlarında var olacak ve bu ilahlardan insan hangisini tercih ederse, o onun hayatına yön verecektir.
“Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden ruh ile indirir: “Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarın.‘” (Nahl 2)
“Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: ‘Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.’” (Enbiya 25)
İnsanın yaratıldığı ilk andan itibaren, yaratıcısı ile insanın bağlantısı hiçbir zaman kesilmemiştir. Vahiy olgusu, ilahi olduğunu itdia eden dinlerin temel meselesidir. Yaratıcı, yoldan çıkan, yaratılış gayesini unutan insanoğluna gerek gördüğü zaman da kendi içlerinden seçtiği birini elçi tayin edip ve onun vasıtasıyla vahiy göndermek suretiyle varlık amaçlarını, yaradılış gayelerini ve hayat prensiplerini tekrardan hatırlatmaktadır. Bundan dolayıdır ki, İslam dini kendini yeni bir din olarak nitelememekte bilakis ilahi olanın sonuncusu ve son mesaj olduğunu ilan etmektedir.
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın resûlü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.” (Ahzab 40)
“Ant olsun ki, senden önce de birçok resûl gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık, bir kısmını ise anlatmadık. Hiçbir resûl, Allah’ın izni olmaksızın bir ayet getiremez. Allah’ın buyruğu geldiği zaman hak yerini bulur. Batıldan yana olanlar hüsrana uğrarlar.” (Mümin 78)
Rahim olan Allah, merhameti gereği kullarını başıboş bırakmamış, elçileri vasıtasıyla indirmiş olduğu vahiyle kullarına yol yordam göstermiş, (İsra 9) yaradılış gayesini ve misyonunu fark ettirmiştir. (Zariyat 56). İnsana ulaşan mesaj yani vahiy ile amaçlanan ise, Kur’an’ın ifadesi ile insanı doğru yola iletmek istemiş, (Maide 16) Kur’an, hak yolun bir tane olduğunu, onun da vahiyle açıklamış (Bakara 38), bunun dışında kalan tüm yolların sapıklık olduğunu (Yunus, 32), farklı yollara sapanların hakikatte hevalarına uyduğunu açıklamış (Câsiye, 18). İnsanı düştüğü karanlıklardan aydınlığa çıkarmış, (Bakara 257) Dünyada huzur, ahirette sadet vaad etmiş, (Yunus 64)… ve bu vahye muhatap olan, değer verilen mükerrem varlık insan!
Aslında insan biyolojik olarak, yaratılmış diğer varlıklardan hiçbir farkı yoktur. Bu yönüyle bütün organları diğer varlıklar gibi itiraz etmeden, fonksiyonel olarak kendilerine yüklenen görevi yerine getirirler. İnsanı vahyin muhatap alması, onun farklı olduğunun bir göstergesidir, (Ahzab 72) nitekim var olan realite de bunu göstermektedir. Daha doğrusu insanı insan yapan şey onun aklı ve özgür irade sahibi olmasıdır. Dolaysıyla, onu değerli kılanda, aşağıların aşağısına indirende kendi tercihleridir.
“Andolsun, insanı en güzel biçimde yaratık. Sonra onu aşağıların aşağısına indiririz.” (Tin 4,5)
“Size isabet eden musibetler; kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. Üstelik birçoğunu da affetmektedir.” (Şûra 30)
Vahyin ilahının, insandan istediği; hayatında belirleyici olanın, onu çekip çevirenin, kurallar koyanların her ne ve her kim iseler hepsine “LA” demesini ve sadece “İLALLAH” hı koymasını ve O’nun kural ve kaidelerini hayatında tatbik etmesini istemektedir. Bundan dolayıdır ki, bu söze teslim olana müslim, teslimiyetin gereğini uygulayana da Mü’min denilir.
Mekkî surelerin tamamının kahir ekseriyetinde işlenen konu “İLAH” ve “RAB” dır. Çünkü Mekke’lilerin Allah denilen ontolojik varlıkla her hangi bir sorunları yoktu, onların karşı çıktığı şey Allah’ın “rab ve “ilah” oluşuydu; yerleri ve gökleri yaratanın, güneşi ve ayı buyruğu altına alanın, (Ankebut 61) Allah olduğunu kabul ediyorlardı, gökten su/yağmuru indirenin, (Ankebut 63) yerden her türlü nebatatı bitirenin, bütün canlı ve cansız varlıkları yaratanın… kainatta var olan her şeyin yaratıcısının (Yunus 31) Allah olduğunda şüpheleri yoktu.
Peki onları müşrik yapan neydi?
Allah’ın” ilah” ve “rab” oluşuna itirazları vardı. Onların inancına göre; “Allah, Allahlığını yapsın bizim işlerimize karışmasın” demeleri onları müşrik yapmıştır. O bizim ticaretimize karışmasın, hukukumuza, idari sistemimize, muamelatımıza… müdahale etmesin “biz bunları Allah’tan daha iyi veya O’nun kadar biliriz” diyorlardı. Onun için Allah rasûlü; “La ilahe ilallah deyin kurtulun” diyordu onlara.
Vahyin ilahı; “Göğü, yeri ve bu ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadım.” (Enam16) diyen.
“O, yeryüzündeki her şeyi sizin için yaratan sonra gökyüzüne yönelip yedi kat gök olarak düzenleyen ve her şeyi bilendir.” (Bakara 29)
Her şeyin sahibi olsun, onlara düzen/intizam versin ve her şeyi bilsin de bizim nasıl yaşamamız gerektiğini bilmesin ve bize hükmü geçmesin öylemi?
“Her şeyi ben yarattım ve düzene koydum ve hepsi itiraz etmeden yaratılış gayesini yerine getiriyor” diyen aynı zaman da “ey insan senide yaratan O’dur” öyleyse seni gayesiz ve ilkesiz mi yaratmış ki, yaratılış gayeni yerine getirmiyor, (Zariyat 56) O’nu ilah olarak tanımıyorsun da başka ilahlar (Enbiya 22) ediniyorsun; Ekonominde, siyasetinde, eğitiminde, hukukunda, eşyaya bakışında ve insanlarla ilişkilerinde kimi ilah ediniyoruz?
Hayatımızı kime neye göre düzenliyor ve yaşıyorsak işte o biz insanların edindiği ilahıdır!
Bu bağlamda, bazen insan kendini de ilah edinir, (Furkan 43) bazen örf ve adetlerini, (Zuhruf 22-23) bazen büyüklerini, (Bakara 170) bazen yöneticilerini, (Yusuf 40) bazen sevdiği ve hatırını kıramadıklarını (Bakara 165)… ilah edinir. Allah’ın emir ve nehiylerinin herhangi biri bu ilahların istemleriyle çakıştığında tercihimizi kimden yana kullanıyoruz? Vahyin ilahından yana mı, yoksa kendi kendimize edindiğimiz ilahlardan ayna mı?
“Gökte de yerde de İlah olan O’dur. ve O, en İyi hüküm verendir, her şeyi bilendir.” (Zuhruf 84)
“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.” (Rum 26)
“Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden ruh ile indirir: “Benden başka ilah yoktur, şu halde bana saygılı olsunlar, diye uyarın.’” (Nahıl 2)
“Yoksa onlar, Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar. Oysa yerde ve gökte bulunanların tamamı isteyerek veya istemeyerek, O’na teslim olmuşlardır. Ve hepsi O’na döndürüleceklerdir.” (Al-i İmran 83)…
|