SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar OSMAN COŞKUN
 
 
 
Makale Tarihi :  01.10.2018
Kendileri Vermeyip Allah Versin Diyenler
Allah’ın gönderdiği vahyin gereğini yapmayanlar ne yazık ki gönderilen vahiylere gereğini
yaptırmaya çalışmışlardır. Bu anlayış sahipleri tarih boyunca hep var ola gelmişlerdir.
Allah kendisinin yapacağı ve yapması gereken işlerinin gerek adetullah gerek ise
sünnetullah’ı gereği herhangi bir aksamaya meydan vermeden işleyeceğini ve
yaratılmışlardan buna hiç kimsenin engel olamayacağını son vahyi olan yüce Kuran’da
ortaya koymuştur.
Mesela kendi nefislerinde olanları değiştirmeyen bir toplumun halini Allah  asla
değiştirmeyeceğini, güneşin doğmasını kulları istediği için değil kendisinin belirli bir
kanuna bağlamış olmasından dolayı hayatın devam ettiğini belirtmiştir. Bunlar Allah’ın
yaslarıdır ve hiçbir değişmede olmayacak ta ki koyduğu yasayı kendisi değiştirene kadar.
Bunun yanında bir de yaratığı insanoğlunun neler yapması veya neler yapmaması
gerektiği konularını ise vahiy ve o vahiyleri gönderdiği elçileri vasıtasıyla onlardan
istemiştir.
 
Bütün bunlara rağmen aynı insanoğlu Allah’a dinini öğretmeye çalışan insan misali büyük
bir kurnazlık ve manevra ile kendi yapmaları gereken işleri Allah’a yaptırmaya çalışarak
yapmaması gereken ve kendisinin de kaybedenlerden olacağı bir davranış şeklini hayat
tarzı edinerek kaybedenlerden olmaya aday olmuştur. Allah bunları bu davranışlarından
dolayı şiddetle kınamıştır.
 
Yüce Kuran’a baktığımız da bunun en iğrenç ve aşağılık örneğini Musa peygamberin
gönderildiği İsrail oğulları yani Yahudi toplumunun ortaya koyduklarını görmekteyiz.
Şöyle ki: “ Ey Musa, onlar o düşmanlar orada olduğu sürece biz oraya asla giremeyiz.
Sen ve rabbin, gidin, savaşın, biz burada oturuyoruz.” ( Maide- 24) Oh ne ala işte size
çözüm. Bu günde kardeşim sizler hele bir çalışın İslam devletini bir kurun bakın bizler o
zaman nasıl geliriz diyen kimselerin sözleri ile nasılda bir benzerlik göstermektedir. Bu
ayet bizlere şunu net olarak hatırlatıyor ki, önce bizler gidip savaşacağız daha sonra
Allah bizlere gerekli olan yardımını gönderecek. Sizlerde biliyorsunuz ki Kuran
isimlendirmeler ve zaman üzerinde yoğunlaşmaz zaten böyle bir anlayış verilmek istenen
esas amacı gölgede bırakır ki, bu da Kuran’ın amaçları arasında yer almaz. Bizim
 
anlayışımıza göre aynı tavır ve davranışı bu gün kimler ortaya koyuyor iseler ayetin
muhatapları da onlardır ve bunlar böyle söylemekle de sorumluluktan asla
kurtulamayacaklardır.
 
Evet, Allah için bir şeyler vermesi ve yapması gerekenler kendi zanlarınca sorumluluktan
kurtulmak ve kendilerini rahatlatma adına: “Git be kardeşim Allah versin” demek suretiyle
de bi anlamda da Allah ’ile de alay edip ihtiyaç sahiplerini başlarından savmaktadırlar.
Onların bu tavırları Kuran tarafından şiddetle kınanmaktadır. Elbette ki, her şeyi veren de
alan da Allah’tır. Ancak aradaki ince nüansı fark etmemiz gerekmektedir. Sahip
olduklarımızın tamamı Allah’ındır. Bizler biliyorsunuz ki: “ Bu dünyaya sahip olmak için
değil şahit olmak için gelmişizdir.” (M. İslam oğlu) Bizler Allah’ın malını yine Allah
yolunda  Allah için harcamakla ona ödünç vermekteyiz. Zira bizler annelerimizden
ellerimiz boş olarak dünyaya geldiğimiz gibi sonunda da onun huzuruna yine ellerimiz
boş olarak varacağız.
 
İslam’ı ve onun kitabı Kuran’ı günlük hayatlarının dışına atan İslam coğrafyası büyük bir
tevhidi ve ameli sapmanın da kaçınılmaz sonucu olarak kendilerinin bizzat yapmaları ve
yerine getirmeleri gereken sorumlulukları da Allah’a yaptırmaya çalışarak hayatın ve
onun doğal sonuçları olarak da gelişmelerin dışında kalmışlardır. Kuran insan fiil ve
davranışlarından bahseder iken onun özne olduğunu ona sürekli hatırlatır ve nesne
konumuna düşmemesini ona öğütler. Zira insanın kendi çabalarından başka bir karşılık
göremeyeceğini de ona hatırlatır. Yine Kuran insanın bütün hal ve hareketlerinden
kendisinin sorumlu olduğunu istese de bir başkasının günahını yüklenemeyeceği veya
kendisinin sevaplarının bir başkasına verilemeyeceğini zira kıyamet günü ne bir alış veriş
nede bir dostluğun nede bir torpil veya şefaatin olmayacağını çok net olarak belirtmiştir.
 
Mesela Allah kendisinin ve iman edenlerin düşmanları olan kâfirlerden kendisine iman
edenlerin elleriyle intikam alacağını bir ayetin de şöyle belirtmiştir. “ Allah’ın düşmanları
olan inkârcılar ile savaşın ki Allah sizlerin elleriyle onlara azap etsin, sizleri onlara üstün
getirsin ve inananlar topluluğunun gönüllerini yatıştırsın.” (Tevbe-14)
 
Evet, yapmamız gerekenin ne olduğunu veya olması gerektiğini Allah çok net bir biçimde
ortaya koymaktadır. Allah’a ve onun gönderdiklerine karşı düşmanlıklarını ve kinlerini
açıkça ortaya koyan ve bu konuda gerek fiili, siyasi, ideolojik veya ekonomik bir
mücadeleye girişen inkârcılara karşı yapmamız gereken onlar ile her alanda mücadele
 
etmek iken ne yazık ki bizler bize düşenleri yapmıyor hatta kimi zamanlar hiç
yapmamamız gerekenleri yapıyoruz.
 
Şöyle ki Allah’ın açık emrine rağmen onlarla askeri veya ekonomik bir takım oluşumlarda
onlar açıkça istememelerine rağmen yer almaya, onlar söz konusu olduğun da 
dostlarımız veya stratejik ortaklarımız diye bahsediyoruz. Oysa Allah onları kendimize
dostlar ve veliler edinmememiz gerektiğini daha önce söylemiş iken bunu yapıyoruz
sonrada başımıza gelenlerden şikâyet ediyoruz. Maide suresi ayet elli  bir ve elli yedi.
 
Kendileri bir şeyler yapmayıp sürekli Allah’a bir şeyler yapmasını emretmek anlayışı hem
fiili hem de dua adı altında daha çok yapılmaktadır. Allah’a ihtiyaçları olduklarında dua
seansları düzenleyip hayatlarına yansıtmadıkları İslam’ı yalvarıp yakarma egolarını
tatmin aracı etmek isteyen hem geleneksel hem de uydurulmuş İslam mensuplarının sık
aralıklarla başvurdukları bir yöntem olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Bunlar Allah’ı
karşılarına alıp adeta rütbeli bir komutanın kendisinden daha aşağı bir rütbedeki askere
verdiği emirler mesabesinde Allah’a emirler yağdırmak suretiyle:
 
“ Ey Allah’ım vatanımızı ve milletimizi koru, şuna şuna yardım et, ödenmedik borcumuzu
bırakma, şunları cennetine girenlerden eyle, okunan Kuran’dan hâsıl olan sevabı şu ismi
sayılanlara ver” vb. son örnekleri merak edenler TV. Kanallarında yapılan güncel dualara
bakabilirler. Bu anlayış sahipleri Allah’a yalvarmak yerine ona emirler yağdırmaktadırlar.
 
Kendilerinin yapması gerekenleri Allah’a yaptırmaya çalışan bu anlayış sahipleri son iki
yüz yıldır insanlık âlemine İslam adına hiçbir şey verememişlerdir. Zira kendileri perişan
ülkeleri işgal edilmiş kutsalları ayaklar altına alınmış ve parça parça olmuşlardır. Bundan
dolayı da düşmanları için kolay yutulur lokmalar haline gelmişlerdir.
 
Kendilerini hiçbir şey yapmayan bu konuda yapmaları   gerekeni Allah’a yaptırmaya
çalışan bu anlayış sahiplerinin oluşturdukları ve adına Müslüman kesim dediğimiz halklar
ne yazık ki son iki yüzyıldır perişanları oynamaktadırlar. Paramparça olan bu İnsanlar
kendilerinin hayatlarına son vermek isteyen Allah ve iman edenlerin düşmanları için
kolay yutulur bir lokma haline gelmektedirler. Bundan dolayıdır ki ne  Irak’ta, ne
Afganistan’da ne de Suriye’de bir metrekarelik İslam coğrafyasında huzur kalmadı.
 
Böylesi bir durumu Müslüman coğrafya için bir kadermiş gibi algılamak ise tam bir
aymazlık örneğidir. Yahudilerin Hz Musa’ya karşı koymuş oldukları olumsuz tavırlarını ne
 
yazık ki bugün günümüzde son Elçin’in ümmeti olmakla her defasında övünen
Müslümanlar yapmaktadırlar.
 
Olması mümkün değil ama bugün Hazreti Muhammed hayatta olsa ve bu insanları Allah
yolunda bir savaşa veya bir şeyler İnfak etmeye çağırsa inanın günümüz insanlarının da
söyleyeceği “ Ey Muhammed Rabbin ile git Filistin’i, Irak’ı, Suriye vb. ülkeleri
düşmanlardan Kurtar Ya da biz vermiyoruz Allah versin”  demeleri hiç ihtimal dışı
değildir.  Kuranı günümüz Problemlerini çözen bir kitap konumumdan uzaklaştırıp yani
hayatlarından kovan veya çıkaran günümüz insanları ne yazık ki Kur’an’ın bu ayetlerinin
kendilerini muhatap alıp sorumlu tuttuğunu görmemezlikten gelmektedirler.   Okuduğu
her Kur’an ayetini kendisi ile ilgili ve alakalı görmeyip hep başkalarını ayetlerin hedef
kitlesi olarak gören bu anlayış sahipleri ne yazık ki kendilerinin hala İslam’ın birer
mensubu olarak kalabilecekleri zannıyla hayatlılarını devam ettirmektedirler.
 
Oysa Kur’an okuyan herkes okuduğu bu ayetlerin ilk defa kendisine indirildiğini ve bu
ayetlerin muhatabının da ilk kendisi olduğu anlayışı ile Kur’an okumalıdır ki Kur’an’dan
nasiplenen birisi olsun. Aksi halde kuran okuduğunu hatta sevap ! Bile kazandığını Veya
Allah’ı bu şekilde razı ettiği hayal âleminde ölüm meleği kendisine gelene kadar
yaşamaya devam edecek ancak Yeniden dirilme gününde ziyanı uğrayıp
kaybedenlerden olduğunu anlayacak ancak bu anlama ve farkına varma onun
ziyanından başka hiçbir şeyini  artırmayacaktır.
 
Kur’an’ın hiç bir ayetinden insanın öz ne olduğu ve onun yapması gereken işlerin kendisi
değil de Allah’ın yapması gerektiği anlamı çıkarılamaz.  Ancak İnsanoğlu yaptığı bütün
işleri Allah adına yapacak Allah için olacak ki bir anlamı olsun ve Allah katında bir değeri
olsun.
 
Konumuz  vermek ile ilgili olduğundan Kur’an’dan şu ayeti sizlerle paylaşmak istiyorum.”
  Ey iman edenler!   Kazandıklarınızın İyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan
Allah yolunda harcayın kendinizin gözü kapalı olarak alıcısı olmayacağınız bayağı
değersiz şeyleri ihtiyaç sahiplerine vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah her bakımdan
zengindir ve övülmeye layık olanda odur” (Bakara- 267)
 
Ayette Allah’ın verdiklerinden vermesi gereken özne insandır. Diğer bir ifadeyle insan
Allah için kendisine çok sevimli ve büyük bir zaafı olan malı bir başka ihtiyaç sahibine
 
verecek ki Rabbinin rızasını kazansın. Allah’ın zengin biz insanların ise fakir olduğunu
Kuran bize bildiriyor ve öyle iman ediyoruz.
 
Mesela Savaş yoluyla elde edilen ganimetlerin beşte birinin Allah ve Resul’ünün olmasın
da Allah’a düşen payın yine Allah’ın dininin yayılması yaşanılması için harcanması
gerektiğini sanırım hepimiz bilmekteyiz. İslam’ı kabul edenlerin etmeyenlere göre en
bariz farkı Kuranı ahlak edinip yaşaya bilen emirler haline getirmiş olmalarıdır. Bunların
en başta gelen özellikleri kitabın istediklerine uyup kitabı kendi istek ve arzularına
uydurmayan ve iman eden kimseler olmalarıdır.
 
Mekke’nin müşrikleri ve günümüz müşriklerinin en büyük özellikleri Kuran ayetlerini kabul
ettiklerini söylemiş olmaları  ki zaten İslam’ı kabul etsin ki yani ben Müslümanım
demeden müşrik olunamayacağını zaten biliyoruz Bunlar Kuran ayetleri üzerinde kelime
oyunlarıyla Manipülasyon yaparak Allah’ın istemediği ancak kendilerinin istedikleri
manayı çıkarıyorlar olmalıdır. Onlar mallarını bir kısmını kendileri, bir  kısmını putları
diğer bir kısmını da Allah için ayırmakta idiler. Böylece kendilerine göre eşit ve adil bir
paylaşım yaptıklarını zannetmekteydiler.  Ancak  daha Sonraları “  Allah için ayırdıklarını
Allah zaten zengindir ve zaten mala ihtiyacı yoktur”  demek suretiyle  Allah  için  vermek
ten vazgeçmekteydiler. Onlara göre Allah’ın bunlara ne ihtiyacı vardır ki? demek sureti ile
Allah’a büyük bir iftirada bulunmakta idiler.
 
Olayı günümüze bu güne taşıyacak olur isek bu gün Allah’ın dininin kurumsal anlamda
herhangi bir yaptırım gücü olmadığı ortadadır. Zaten sekiler (yani dini Hayatın dışına
atan diğer bir ifade ile Allah vardır ama  yeryüzü işlerine karışamaz anlayışından hareket
ile) ortaya çıkan demokratik laik, kapitalist, komünist, şu anda yeryüzünde kurumsal
anlamda yaptırımları söz konusu olduğu için bu sistemleri örnek olarak verdim. Yoksa
sizlerin bilip de benim bilmediğim ve şuan yeryüzünde insanların hayatlarına şekil veren
rejimler mutlaka vardır. Bu yönetim sistemleri o ülkede yaşayanların tercihleri
olmamasına rağmen üzerlerinde uygulanmaya bir nevi mecbur bırakılan halkı Müslüman
coğrafyanın insanları ise ne yazık ki kendileri için çözümler üreten kitaplarının emrine
uymak yerine çözümsüzlüğü çözüm olarak görmeye devam etmektedirler.
 
Bütün işlerini Allah için yapmaları, Allah için vermeleri gerekirken yanlış bir paylaşım
yaparak bir kısmını Allah için ayırdıklarını zannedip verirlerken diğer kısımlarında ise
istedikleri gibi tasarruf edebilmektedirler. Unutmayalım ki ne bu düşünceleri ne yapmış
oldukları paylaşım ve taksimatları onları asla kurtarmayacaktır. Kurtulmanın yolu ise
 
bütün bir hayatımızı yine Allah’ın son olarak gönderdiği vahye teslim olmak ve gönderilen
emirleri en güzel örneklerini bizzat yaşayarak hayatına uygulayan Hz. Muhammed (as.)
ve diğer bütün elçileri örnek almaktan geçmektedir.    Başka bir yazıda buluşmak üzere
Allah a emanet olunuz.
 
First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.