Müslüman ve muvaddit olarak çevremde gördüğüm olumsuzluklarla ilgili gerçekleri,ilgililerine anlatmış olmama rağmen yaşadığım en büyük yalnızlık beni anlamak istemeyenler arasında olmamdır, diye düşünüyorum.Çevremi saranların anlamamalarına karşın bir kez daha olayların önemine binaen aşağıdaki uyarıları, yüklenmiş olduğun manevi mesuliyetim gereği tekrar tekrar hatırlatmayı kendim için mecburiyet duygusu içinde buldum..
Muvahhid Müslümanlar olarak ; sorumluluk bilincini kuşanmış aynı zamanda toplumun birer umut ışığı olmakla, umudlarımızı diri tutmakla, davranışlarımızla- olaylar karşısında müslümanca şahitliklerimizle- cenabı hakka karşı tavizsiz kulluk duruşumuzla- hayata mü’mince maya çalmak çevremize ve bizden sonra gelecek nesillere kalıcı ufuklar açmak- Peygamberlerin bıraktıkları Tevhidî mücadele mirasını adım adım takip etmek bu yolu hayat prensibi yapmak mecburiyetinde olduğumuzu düşünmekteyim. Zamanımız insanları için mü’mince ve özgün projeler üretmek, hep birlikte tavizsiz, kötülüklerle uzlaşmasız, Nebevî yol ve yürüyüşlere çıkmakla emrolunmuş kişileriz diye düşünüyorum.., Küfür ve her türlü haksızlıkla mücadele bilincini her zaman canlı tutabildiğimiz ölçüde hür ve bağımsız kalabilen muvahhidler olmakla sorumlu ve mükellef imanlı kişiler olabileceğimizi düşünüyorum.. Açıklamaya çalıştığım bu nedenlerle Tevhidî imanlarımız bizlere, mücadeleyi ve tebliğ bilincini devamlı ve canlı tutmamız gerektirdiğini düşünmekteyim.
Yaşantımız boyunca muvahhid müminlerden istenenler neler olabilir diye düşündüğümde;
Vatandaşlık ile kulluğu birbirine karıştırmamamızın, devletin,iktidarların, kişilerin, kurumların değil sadece Allah(cc)’ın kulu olan, devlet’ten, siyasilerden, yasalardan, yasaklardan değil sadece Rabb’inden korkan, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen, suç işlemek korkusundan değil, günaha düşmekten çekinen, yasaklarla değil, haramlarla kendisine çekidüzen veren, hapishanelerden değil, Cehennemden ürküp çekinen, yasallıktan değil, meşruluktan beslenen müslümanca yaşantıdır, bizlerden istenenlerden bir kısmı , diye düşünüyorum!
Rabbimizin bizlerden yürümemizi istediği yol bellidir. Allah(cc)’tan başka İlah, Rabb, Otorite, Yaratan, Yaşatan ve Yöneten tanımamak olduğunu, batıl ve şirk düzenlerini, tüm tağuti zulüm otoritelerini reddedip yalnızca Allah(cc)’ın hükümranlığına boyun eğen kullar olmamızı, gerekli azim ve iradeyi kararlılıkla ortaya koymak, statükoya ve zalimlere asla meyletmemek olduğunu, Allah(cc)’ın emirlerini/vahyin sınırlarını hiçbir şart altında eğip bükmemek olduğunu, batıl ve şirkin değersizlik ve sembollerine karşı hiçbir zaman hoşgörülü ve hürmetli olmamak olduğunu, Hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmemek olduğunu, izzet ve şerefi hiçbir zaman asî zalim ve tağutların yanında aramayıp sadece Allah(cc)’ın, Rasulü’nün ve Müminlerin yanında aramak olduğunu, öğütle, hikmetle sabırla ve yumuşak davranıp, merhameti, şefkati, kardeşlik ve kuşatıcılığı asla elden bırakmamak olduğunu, zalimle mazlumu, haklıyla haksızı basiret ve ferasetle birbirinden ayırmak olduğunu, insanların müslümanlıkla şereflenip kurtulmaları için İslâm’a-Tevhide güzellikle davet etmek olduğunu,düşünmekteyim.
Bu düşüncelerimin karşıtı olarak; Acaba Tasavvuf Müslümanlara ne getirmiştir diye hiç düşünmeden; ‘Şeyh-Mürid Sistemi’ ve ‘Velî Kültü’ne sarılsak, erkekler ve kadınlarımız belirli giysileri giysek, uygun olan her mekâna bir külliye açıp insanları oraya davet etsek, ‘Hatemül-Evliya’ hûrafesine inanıp, Efendi hazretleriyle Rabıtamızı sağlam kursak, İslâm ve Hz. Peygamber(sav)’in eşsiz örnekliğine rağmen Tasavvufî bir yol ve sistem oluşturup kendine özgü bir Velî ve Evliyâ kavramına kavuşsak, adabına uygun olarak Tevbe verip Virdimizi alsak, insanları kıymeti kendinden menkul kerametlere, Velîler(!)in, Gavs ve Kutupların ‘Kainatta Tasarrufu’ Şirk ve Hûrafelerini içeren sohbetlerine devam etsek, Kur’an Âyetlerini meâllendirirken bile (utanıp sıkılmadan) mezhepten dem vurarak “Ehli Sünnet vel Cemaat” tanımımıza adeta ‘Din’ gibi sıkı sıkıya sarılsak, Kur’an’a uygun olup olmadığına bakmadan ballandıra ballandıra ‘Vahdet-i Vücud’ hikâyeleri anlatsak, Şeyhimizden izinsiz nafile namaz kılmayıp tespih dahi çekmesek, Kur’an-ı Kerîm bile okumasak, Kur’an’ın manasını gönlümüzle de olsa mülahaza edip düşünmekten sakınsak…..Şeyhimizin her isteğine boyun eğsek,rızık kazanma ve dünyalık işlerimize şeyhimizden daha az zaman ayırsak,hatta ebeveynlerimizi hiç dinlemesek,kılık kıyafetimizi şeyhimizin istek ve direktiflerine göre değiştirsek,aklımızı çalıştırmazsak,düşünmezsek,ahiretimizi kazanmış ve sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?
Tüm akıl sahiplerini,düşünmeye,tefekkür etmeye ve vijdan muhasebesine davet ediyorum.Kalın sağlıcakla… |