SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 3 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Haydar ÖZTÜRK
 
 
 
Makale Tarihi :  1.05.2023
Kur’ân’da Kader

Kader kavramı tarihsel süreçte farklı şekillerde yorumlanmıştır. İslâm tarihinde meydana gelen siyasi ve toplumsal olaylar, bu kavramın şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Bu olaylar ve yapılan itikadî tartışmalar, Kur’ân’daki kader ve türevlerinin anlamlarını da etkilemiştir. Kader ve türevleri, Kur’ân’daki gerçek anlamlarından farklı bir şekilde yorumlanmıştır. Bu olaylardan ve tartışmalardan etkilenen alimler tartışmaların ürettiği anlamları Kur’ân’ın bazı ayetlerine söyletmeye çalışmışlardır. Sonuçta ekollere göre farklı kader anlayışları ortaya çıkmıştır.

Geleneksel akait kitaplarındaki kader anlayışının Kur’an’daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur. O kitaplar yoluyla asırlardır taşınan ve bizlere öğretilen kader, Bakara suresi 104. ayetin tam tersine giden, sürüleşmiş bir toplum meydana getirmek isteyen saltanat odaklarının kitleyi uyuşturmak için oluşturdukları Kur’an dışı bir anlayıştır.

Kader Kelimesinin Kur’ân’da Kullanılışı

Kadr (kudret) kavramı Kur’an’da 100’den fazla yerde isim ve fiil kalıplarında Allah’a nisbet edilmiştir. Râgıb el-İsfahânî, Allah’ın varlıklara ilişkin takdirinin iki anlama geldiğini söyler. Bunlardan biri yarattığı nesnelere güç vermek, diğeri de ilâhî hikmetin gerektirdiği tarzda yaratıkları nihaî özellik ve şekillerine kavuşturmaktır. Takdir kavramının yer aldığı âyetlerde belirtildiğine göre Allah her şeyi amacına uygun bir şekilde yaratmış, tabiatını belirleyip hedefine doğru yöneltmiştir (87/A‘lâ /2-3). Kur’an’da Allah-kâinat ve Allah-insan ilişkisi bağlamında temas edilen kader konusu doğrudan doğruya iman edilmesi emredilen esaslar arasında zikredilmemiş (2/Bakara /177; 4/Nisâ/136).

Kader kelimesinin türevlerinin Kur’ân’daki anlamı, Allah’ın bu kâinat için koymuş olduğu genel yasalar ve Allah’ın sebep-sonuç ilişkisi kanunları anlamına gelmektedir. Allah, bu kâinat için ölçüler, kanunlar ve kurallar yaratmıştır. Kâinattaki hareket bu kanun, kural ve ölçülere göre cereyan etmektedir. Kader ve türevlerinin kullanılışlarında alacağı mananın mihverini “bir ölçü dâhilinde tayin etmek, her şeyi bir ölçü ve nizama göre tanzim etmek[1] teşkil etmektedir. İnsan da davranışlarında Allah’ın koyduğu biyolojik, fiziki ve sosyal kanunlara tabidir. Ve onlara göre aklını kullanarak en iyi şekilde hareket etmekle sorumludur. Bundan dolayı yaptığı eylemlerinden sorumluluk kazanır.  Kısaca, Kur’ân’da anlatılan “kader” kozmoloji için konan ölçüleri-yasaları ifade eder.[2]  Kader; ölçü, ilke, kural, düzen, takdir, ahenk demektir. Kur’an kader kelimesini hep bu anlamda kullanır.

Kur’ân’daki Kaderle İlgili Ayetleri Nasıl Anlamalıyız?

Kur’ân’da kader konusunu işlerken önce kader ve türevlerinin geçtiği ayetleri gözden geçirip, daha sonra içerisinde bu kelimelerin bulunmadığı, fakat kader inancına delalet ettiği öne sürülen ayetleri incelememiz gerekiyor.

Kur’ân’da kader kelimesi çok manada kullanılmış olup miktar, ölçü, bir şeyi belli bir ölçüye göre tayin etmek ve bir nizama göre yapmak anlamlarına gelmektedir.[3]

Kur’ân, Kâinatta her şeyin belli bir ölçüsü olduğunu, bütün varlıkların bir nizam ve düzen içerisinde hareket ettiğini ve bu ölçünün dışına çıkamayacağını bildirmektedir. Allah’ın yaptığı işlerin bir ölçüsü ve hikmeti vardır. Lüzumsuz ve anlamsız bir iş yapması düşünülemez. İnsan da dahil olmak üzere her şeyin belli bir ölçü ve düzeni vardır. İşte genel olarak kader ve türevlerinin geçtiği ayetlerden bu anlam çıkar.

Şimdi bu ayetleri inceleyelim:

“Biz her şeyi bir kader (: ölçü) ile yarattık.” (54/Kamer/ 49). Bu ayet, Allah’ın yaratmasının gelişi güzel, rasgele olmadığını her şeyin bir kanun, ölçü ve oran dâhilinde cereyan ettiğini ve hikmetinin gerektirdiği şekle uygun bir tertip ve düzen içerisinde yarattığını bildirmektedir.  Ayette geçen söz konusu ifadeyi, kader ve türevlerinin geçtiği ayetlerle bir bütün olarak değerlendirdiğimizde kâinat nizamından bahsedilmekte olduğunu görülecektir.

“O; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyendir.” (25/Furkan/2). Kâinat denilen kozmik düzen içinde her şeye ya da her olaya belli bir fonksiyon, belli bir mahiyet ve keyfiyet tayin eden O’dur. Allah her şeyi belli bir ölçü ve düzen içerisinde yaratmıştır. Dolayısıyla Allah her şeye biçim, şekil, potansiyel güç, nitelik, süre, gelişme v.b. şeyler vermiş, kendine ayrılan alanda fonksiyonunu yerine getirebilmesi için araçlar vermiştir. Bundan dolayı ayetteki takdirin anlamı, yarattığı her şeyi en güzel bir şekilde, bozukluk ve çelişki olmaksızın yapması, hikmetine uygun olarak hazırlaması şeklinde anlaşılmalıdır.

Allah’ı gereği gibi takdir edemediler. (6/En’am/91). Bu ayet Allah’ın gücünü inkar eden Yahudiler hakkında inmiştir.  Ayetteki  kadr kelimesi, Allah’ı layık olduğu şekilde tanımadılar, onu gereği gibi  kavrayıp davranmadılar demektir.

Allah dilediğine rızkı bol ve bir ölçü ile verir (13/Ra’d/26) Allah rızka muhtaç bütün varlıkların rızk vericisidir. Varlıkların ihtiyaçlarına ve kapasitelerine göre fizikî, ahlakî ve ruhî büyüme ve gelişmeyi ihtiva eden rızkı ancak Allah verir.

Allah rızkı bol bir şekilde verirken, rasgele, gelişi güzel değil, bir hikmete ve belli bir ölçüye göre verir. İşte bunu ifade etmek için Allah “yebsutu” (yayar) kelimesinin akabine bir hikmete ve ölçüye göre verir anlamında “yakdiru” lafzını kullanmıştır.[4] Allah’ın rızkı yayması ve onu kısması da bir hikmete ve maslahata tabidir. Allah bu konuda orta yolu gözetir.

“Hani ablan gidip: “Onun bakımını üstlenecek birini size göstereyim mi?” demişti. Böylece, seni annene geri kavuşturduk ki gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen birini öldürmüştün de, biz seni kederden kurtarmış ve iyice denemiştik. Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir takdir gereği buraya geldin ey Musa!” (20, Taha, 40) ayetindeki kader kelimesi klasik anlamda Allah’ın ezelî ilminde tayin ve tespit olunan kader değildir. Ayetin sonrası ve öncesine baktığımızda, öncesinde Hz. Musa’nın peygamberlikten önceki büyüme ve yetişme çağı anlatılıyor. Sonrasında ise Hz. Musa’nın Allah tarafından peygamber seçildiğinden bahsediliyor. O zaman bu ayeti: “Senelerce Medyen halkı arasında kaldın. Ey Musa peygamberliğe güç yetirecek çağa ulaştın. Şimdi de seni (peygamber olarak) seçmiş bulunuyorum.” şekilde anlamak daha uygundur.

O ki (bütün varlığın) tabiatını belirlemekte ve onu (hedefine doğru) yöneltmektedir.” (87, A’la, 3).   Yani, yarattığı ve idame ettirdiği büyük kozmik düzen içinde her şeye ya da her olaya belli bir fonksiyon, belli bir mahiyet ve keyfiyet tayin eden O’dur. Allah varlıkların hepsi için değişim planına göre kendilerine uygun ve kendilerini geliştirebileceği kanunlar ve kurallar koymuştur.

Yerden de pınarlar fışkırttık. Böylece sular takdir edilen bir iş için birleşti.” (54/Kamer/12). Ayette dünya düzeni çok açık bir şekilde ortaya konduğu, yani hiçbir şeyin gelişi güzel yaratılmadığı, her şeyin belli bir yere oturtulduğu “Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” ifadesiyle sebep-sonuç ilişkisi sisteminden bahsedildiği görülmektedir.

“Gökten ölçülü miktarda suyu indiren O’dur.” (43/Zuhruf/11) ayeti ise yağmurun bir ölçü dahilinde evrendeki varlıkların ihtiyaçları nispetinde ve zarar görmeyecekleri şekilde ineceğini bildirmektedir.[48]

Yukarıda ayetlerde ve kader ve türevlerinin geçtiği ayetlerde ortaya çıkan anlam ile insanın yaratılmasından önce yapacağı davranışların belirlenmesi anlayışı arasında hiç bir ilişki yoktur. Kur’ân bütünlüğü çerçevesinde değerlendirildiğinde kader ve türevlerinde “önceden tayin ve tespit” anlamının söz konusu olmadığı görülmektedir.

İrade hürriyetini açıkça ifade edenleri ve cebir anlayışını telkin ettiği ileri sürülen ayetleri inceleyelim.

Kur’ân’da bir kısım ayetler, insanın hareket ve davranışlarında hür irade sahibi olduğunu, onu bu fiilleri yapmaya zorlayacak hiçbir zorlayıcı gücün bulunmadığını ve bundan dolayı da yapıp ettiklerinden sorumlu olduğunu göstermektedirler.

“Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.” (74/Müddessir/38). “Bu yaptığınızın karşılığıdır. Yoksa Allah Kullarına asla zulmetmez.” (3/Ali İmran/182). “Kim yararlı iş yaparsa kendi lehine, kim de kötülük işlerse, kendi aleyhinedir.” (41/Fussilet/46). “De ki: “Rabbiniz gerçeği göstermiştir. İsteyen iman etsin, isteyen küfretsin.” (18/Kehf/29). Görüldüğü gibi insan Kur’ân’da açıkça sorumlu bir fail olarak takdim edilir.

Diğer bir kısım ayetlerde yukarıdaki ayetlerin aksine insanın hareket ve davranışlarında ihtiyar sahibi olmadığını, her şeyin belli bir çizgide cereyan ettiğini, insan için yapılacak bir şeyin bulunmadığını ifade eder gibi görünmektedirler. Bu ayetlerde ilahi hükümranlık anlayışı mevcuttur. Allah alemlerin yüce Rabbi olarak takdim olunur. Onun hakimiyeti yaratma kudreti üzerine kurulmuştur.

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. O, dilediği kimseye kız evlat verir, dilediği kimseye de erkek evlat verir. Yahut da onları erkekli dişili ikizler yapar ve dilediğini de kısır yapar; çünkü O, çok iyi bilendir, her şeye kadirdir.” (42/Şura/49-50). “İşte bu (Kur’ân) bir öğüttür ve dileyen Rabbine bir yol tutar. Bununla beraber Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz, çünkü alim ve hakim olan ancak Allah’tır.” (76/İnsan/29-30) “Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederdi… Allah’ın izni olmadıkça hiçbir nefsin iman etmesi mümkün değildir.” (10/Yunus/99-100).  “O (Kur’ân) alemler için bir öğüttür. İçinizden doğru gitmek isyetenler için; fakat O alemlerin Rabbi Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz.” (81/ Tekvir/27, 82, 29).

Bazı alimler  bu iki grup ayetlerin ortak bir paydada birleşmediğini, birinci grup ayetlerin hürriyete, ikinci grup ayetlerin cebre delalet ettiğini söyleyerek yanılmışlardır. Kur’ân’da çelişki olduğunu düşünmek ve ayetlerin bir kısmını esas anlamlarından farklı bir şekilde yorumlamak manasız bir iştir. Kur’ân’da te’vil etmeyi gerektirecek ve birbirine anlamca zıt hiç bir ayet yoktur.

Müslümanlar Kur’ân’ın ne dediğini anlamak yerine, kendi görüşlerini doğrulatmak için Kur’ân’dan deliller aramışlar ve sonuçta dayanağı Kur’ân olan bir birine zıt görüşler ortaya çıkmıştır. Kaderi savunanlar da, insanın sorumluluğunu iddia edenler de kendi görüşlerine uygun düştüğünün zannettikleri ayetleri almışlardır.  Her grup Kur’ân bütünlüğünü yok sayarak sadece kendi fikirlerini ayetlerle doğrulatma üzerinde durmuşlardır. Bu şekilde davranmak Kur’ân’ın ruhuna aykırı olur ve çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Müslümanlar fikirlerini veya bağlı oldukları ekollerin fikirlerini destekleyebilmek için Kur’ân’ın belli ayetlerini alıp diğerlerini göz ardı ederek parçacı bir yaklaşım sergilemektedirler.

Kur’ân ayetlerini anlamada bir takım objektif kriterler vardır. Bunlar 1. Ayet çerçevesi, 2. Siyak ve sibak, 3. Kur’ân’ın bütünlüğü ilkesi  ,[5] 4. Kâinattaki fizikî ve sosyal kanunlar çerçevesi, 5. Akl-ı selim’dir.[6]

Kur’ân ayetlerini değerlendirirken bu kriterleri göz önünde tuttuğumuz takdirde yukarıdaki iki grup ayetlerin birbiriyle çelişmediği açık biçimde ortaya çıkar.

İnsanın iradesini yok saydığı ileri sürülen ayetler Allah’ın sonsuz kudret ve kuvvete sahip olduğunu, hükümranlığın kendisine ait olduğunu vurgulayarak insanın bu dünyada başıboş bırakılmadığını göstermektedir. Bu ayetler, insanların benliğinde, Allah’ı kulluk edilen tek varlık  olduğu, O’nun kudretini her zaman görüp hissetmeleri, varlık alemini kâinattaki hadiseleri bütün yönleriyle takip eden bir Allah anlayışını ikame etmektedir. Allah’ın dilemesiyle ilgili ayetleri bu şekilde değerlendirmek gerekir. Aksine bu ayetlerden insanın iradesini yok saydığı ve insanın fiillerinde mecbur olduğu anlamı çıkarılamaz.

Yukarıdaki ayetleri Kur’ân’ı anlama kriterlerine göre değerlendirirsek bu ayetler içinde insan sorumluluğunu ortadan kaldıran önceden tespit ve tayin fikrine yer olmadığı görülecektir. Bunun aksi düşünüldüğü takdirde bu dünyada imtihana tabi tutulmanın, ahirette hesaba çekilmenin, emir ve yasaklardan sorumlu olmanın anlamsız olduğu ortaya çıkar. Bu açıdan iki grup ayetler arasında bir çelişkinin olması mümkün değildir. İnsan sorumludur ve sorumluluğu oranında özgürlüğe sahiptir.

Kur’ân’da içerisinde kader kelimesi geçmediği halde cebrî bir yaklaşım sezilen ve insanın fiillerinin önceden tayin ve tespit edildiği savunulan ayetleri incelememiz gerekir:

Birinci ayet: “Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Doğrusu bu Allah için kolaydır.” (57/Hadid/22).

Bu ayetteki musibet, insana şiddetle dokunan hadise ve felaket anlamındadır. Dünyadaki musibet, kuraklık, kıtlık, hayvanlara, binalara araziye ait afetler ziyanlar ve zelzelelerdir. Nefislerdeki musibetler ise ölüm, hastalık, açıklık, işkence susuzluk ve fakirlik gibi acılardır. Yani Allah her varlık cinsi için bir kanun vaz’ etmiştir. Olaylar bu kanunlar çerçevesinde cereyan etmektedir.

Bu ayeti cebriye gibi anlarsak; kulun çalışması ve tercihi olmaksızın yazılan şeylerin hepsi vuku bulmuş olsaydı, Allah’ın emir ve nehyine, imtihan etmesine gerek kalmazdı. Bilakis bu abesle iştigal olurdu. Oysaki adalet ve hikmet sahibi olan Allah bütün bunlardan münezzehtir.

İkinci ayet:  “De ki: “Bizim başımıza, asla Allah’ın bizim için yazdığından başka bir şey gelmez! O bizim yüceler yücesi efendimizdir; o halde inananlar (yalnızca) Allah’a güvensin.” (9/ Tevbe/51). Bu ayet insanın davranışlarının önceden tespit ve tayin, yani alın yazısı anlamına gelmez. Çünkü bu ayeti Kur’ân bütünlüğü ve siyak sibak kriterleri çerçevesinde düşündüğümüzde Allah’ın Müslümanlar için yazdığı şey, ya şehit olmaları ya da gazi olmalarıdır.  Bir sonraki ayette Allah: “Bize iki iyiden (gazilik ve şehitlik) başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?” (9/ Tevbe/52)  buyurmaktadır. Bu “iki iyi” sözcükleri tefsircilerin çoğunluğu gazilik ve şehitlik anlamında yorumlanmıştır.

Üçüncü ayet: “Allah (önceki mesajlarından) dilediğini yürürlükten kaldırır, dilediğini bırakır, pekiştirir, Çünkü vahyin kaynağı onun katındadır.”(13/Ra’d/39). Yani neshini irade ettiğini nesheder, dilediğini onun yerine koyar yahut hafazadan dilediğini siler, başkasını sabit bırakır, tevbe edenlerin günahlarını ve küfürlerini giderir. İyiliklerini, imanlarını ve taatlerini sabit kılar. Yahutta eceli yaklaşanı öldürür veya öldürmez. Çünkü kitapların anası onun yanındadır Allah daima Yaratmayla meşgul olmaktadır (55/Rahman/29). O, kâinatı ve insanları yarattıktan sonra, onları kendi hallerine bırakıp kendisi atıl bir vaziyette durmamaktadır. Görülüyor ki bu ayet alınyazısı anlamında kader manasını nefyeder. Eğer her şey önceden tayin ve tespit olunmuş olsaydı, bu değişikliklerin olması lüzumsuz olurdu. Oysaki ayet Allah’ın faal konumundan bahsetmektedir. Ayrıca Allah’ın silmesi ve tespit etmesi onun kendi koyduğu kanunlara bağlıdır.

Dördüncü ayet: “Bu (mesaj) bütün insanlık için bir öğüt ve hatırlatmadan başka bir şey değildir. Doğru yolda yürümek isteyen her biriniz için. Ama Allah bütün alemlerin Rabbi, (o yolu size göstermeyi) dilemedikçe siz onu dileyemezsiniz.” (81/Tekvir/27-29). Bu ayet insan iradesini ve hürriyetini ortadan kaldırmaz. Yani, onu isteyebilirsiniz, çünkü ancak Allah insana bağışladığı olumlu içgüdüler yoluyla ve peygamberlerine indirdiği vahiyler aracılığıyla size doğru yolu göstermek istemiştir. Bu da doğru yolu seçmenin Allah’ın evrensel rehberliğinden yararlanmak isteyen herkese açık olduğuna işarettir. İnsan ancak Allah’ın iradesi ve dilemesi sınırları dâhilinde dileyebilir. İnsanın dilemesi ve iradesi Allah’ın iradesinden müstakil değildir. Allah insanın iki yoldan birini, ya hidayet yolunu ya da dalâlet yolunu seçecek kabiliyette irade buyurmuştur. İnsandaki bu irade ve dileme Allah’ın takdiridir. Belli sınırlar içerisinde insan seçme hakkına sahiptir. Bu hakkı ona vermeyi Allah dilemiştir. Şayet insan Allah’ın dilediği zaman dileyip, dilemediği zaman da dilememiş olsaydı, insanı sorumlu tutmanın, imtihan etmenin ve hesap sormanın bir manası kalmazdı. Belli sınırlar içinde Allah irade etmemizi dilemiştir. Aksi takdirde insan programlanmış bir robot haline gelirdi.

[1] Hüseyin Atay, Kur’ân’a Göre İman Esasları, s. 85.

[2] İlgili ayetler: Talak/ 3, Enam/ 61, Hac/ 74, Zümer/ 67, Ahzab/ 38, Bakara/ 236, Ra’d/ 17, Hıcr/ 21, Ta Ha/ 40,      Müminun/ 18, Şûra/ 27, Zuhruf/ 11, Kamer/ 49, Mürselat/ 22

[3] Ragıb el-Isfahânî, el-Müfredat  s. 403.

[4] Hüseyin Atay, Kur’ân’a Göre İman Esasları, s. 90.

[5] Halis Albayrak, Kur’ân’ın Kur’ân’la Tefsiri, s. 36.

[6] Akbulut, Allah’ın Takdiri Kulun Tedbiri, AÜİF der. XXXIII, 138.

 

First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.