Kuran’ın ayetlerini sürekli başkalarına okuyan bu arada kendisini unutan kitabın mensuplarına yine Kuran’dan bir ayeti yazımızın konusu yaparak hep birlikte sizleri ve tabii önce kendimi Kur’an ikliminde bir nebze olsun düşündürmeye çalışacağım inşallah. Allah’ın vahiy göndermesinin temel gerekçelerinden birisi ve en önemlisi yeryüzündeki hayatın düzenlenmesi, yönetilip yönlendirilmesidir. Âlemlerin Rabbi olan Allah göklerde hâkim kim ise yeryüzünde de hakimin o olmasını şiddetle arzu edip istemektedir. O, müşriklerin, Hristiyan ve Yahudilerin son demde demokrat, laiklerin, sekülerlerin Allah’ı gibi yeryüzü işlerine karışmayan bir Allah değildir.
Peki, Allah yeryüzü işlerine nasıl karışır? hangi metodu uygular? Bunun cevabı da gayet açık ve nettir. Vahiyler ( Kitaplar)ve o kitapları hayatlarına ve kendilerine inanıp kabul eden Müminlere tebliğ, tebyin ve tatbik eden elçiler göndererek. Hayata tatbik edilmeyen diğer bir ifade ile yaşanılmayan bir kitabın sadece okunması, okunanların ölülerin ruhuna bağışlanması veya sadece özel hayatı kapsayacak şekilde kapsam alanının daraltılması şeklindeki bir anlayışın hiç kimseye faydasının olmayacağı gayet açıktır. Allah gönderdikleri vahiylerin gereğini yapıp hayatına uygulamayan siyasetini, hukukunu, ekonomisini, evlenmesini, boşanmasını diğer bir ifade ile bütün işlerini Allah’ın gönderdiği vahiylerle şekillendirmeyen, düzenlemeyen, yaşamayan ve yaşatmak için bunlara teslim olmayan hiçbir insan topluluğunun doğru yol üzere olmadığını son gönderdiği vahyi olan Kuran’da şöyle açıklıyor:
“ Ey kitap ehli! Siz Tevrat’ı, İncili ve Rabbinizden size indirilen Kuran’ı hakkıyla uygulamadıkça doğru bir şey (yol) üzerinde değilsiniz de. Rabbinden sana indirilen Onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Kâfirler toplumuna üzülme.” (Maide-68) Kuran’ın değişik surelerinde bu ve benzeri ayetlere rastlamak mümkündür. Yine bunlardan can alıcı bir ayetle konumuzu biraz daha açalım: “Kendilerine Tevrat (Kitap) öğretildiği halde, onunun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür! Allah zalimleri doğru yola eriştirmez.” (Cuma-5) Sorarım şimdi sizlere önemli olan kitaba sahip olmak mı yoksa o kitabı yaşamak mı? Cevabınızın elbette kitabı yaşamak daha önemlidir olduğunu sanki hisseder gibiyim.
Bu gün Müslüman coğrafya kitaba sahip ama onu yaşamaktan oldukça uzaktırlar. Her ailede hemen hemen bir Kuran hafızının bulunduğu yine her mahallede bir cami ve bir kuran kursunun mevcut olduğu bu beldeler maalesef kendileri için hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluş kaynağı olan hayat nizamını terk ederek batının kendi insanını bile mutlu etmekten uzak hayat tarzları olan demokrasi ve kapitalizmi kendileri için kurtarıcı gibi görmektedirler. Bundan dolayı da bugün Müslüman coğrafya günlük bilinen ve bizlere bildirilen haliyle çünkü ne acı ki Müslümanların kendilerine ait bir haber kaynakları bile yok an itibariyle yüz ile yüz elli Müslümanın vahşice öldürüldüğü beldeler haline gelmiştir. En son örnek olması açısından Filistin ve Gazzeli kardeşlerimizin durumu orta da.
İçinizi karartan bir tablo çizmiş olabilirim amacım sizleri ümitsizliğe düşürmek değil tam aksine bu durumdan nasıl kurtuluruz onların çaresini sunmaktır. Bu durumdan kurtulmanın yolu bugün Müslüman coğrafyanın hayatının dışına atmış olduğu son vahiy olan Kuran’ı peygamber döneminde olduğu gibi tekrar hayatlarının merkezine almak onu hayatı yöneten yönlendiren bir başucu kitabı son elçinin ise Kuran’dan anladıklarını onun gibi anlayıp hayatlarına/ hayatımıza tatbik etmekten geçmektedir. Allah Vahyini sadece okunsun diye göndermemiştir. Bugün yeryüzünde en çok okunan kitap olmasına rağmen hükümleri sadece bireysel anlamda ve evlerin dışında uygulanmayan bir kitap haline getirilmiştir. Öncelikle evlerimizdeki vitrin süsü haline getirdiğimiz kitabı hayat kitabımız haline getirmeliyiz ve Kuran’a yaklaşımımızı ve bakışımızı değiştirmeliyiz. İslam âlemi bu gün siyasi körlük yaşamaktadır. Diğer bir ifade ile İslam’ın siyasi boyutu ve iktidar talebi bu dinin mensuplarının itikadının konusu olmaktan çıkarılmış. Oysa gerek hak olsun gerek ise batıl olsun her ideoloji ve fikrin iktidar talebi vardır aksini söylemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Kuran’ın bir bölümünü iman ve ibadet esaslarının konusu edinip sıkı sıkı bu ayetlere bağlılıklarını ifade edenler Kuranın ceza, miras ve kanun yapma ve yürütme gibi ayetlerinin kendilerinden ne istediklerini maalesef ıskalamaktadırlar.
İlgi ve alakaları sadece Kuran’ın dışı ile sınırlı olan Müslüman âleminin bu halde iken Kuran’dan kendilerini kurtarmalarını beklemeleri sadece bekleme sürelerini uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Çünkü Kuran Allah’tan gereği gibi korkma bilincine sahip olanlara bir yol gösterici ve kılavuzdur. Müslüman âlemi günün birinde akıllarını başlarına toplarlar da kendilerine kurtarıcı gibi gösterilen İslam dışı sistem ve ideolojileri ne zaman Kuran ile tanır iseler durum ve davranışlarını da işte o zaman doğru bir açıdan değerlendirme imkânını da yakalamış olacaklar.
Kuran’ın merkez de olmadığı bir hayat siyasetiyle, ekonomisi ile, yargısıyla İslami ve Kuran’a uygun olmayan bir hayattır. Bu hayatın sahipleri yaşadıkları hayatı İslam kendilerini de her ne kadar dünyanın en iyi en kalite Müslümanı da olarak görüp kabul etseler boşunadır. Çünkü kaynağı ve hareket noktası Kuran olmayan her türlü düşünce ve kanat batıldır. Bakın bu konu ile ilgili rabbimiz olan Allah ne buyuruyor, buyurun birlikte okuyup anlamı üzerinde kafa yoralım: “ Ey Muhammed! Bedeviler “inandık iman ettik” dediler, de ki: inanmadınız ama İslam’ın otoritesine gücüne teslim oldunuz. Zira iman henüz kalplerinize yerleşmedi; Eğer Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden herhangi bir şey eksilmez; Doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder” (Hucurat-14)
Kuran’ın indiği ve peygamberin yaşadığı dönemde ve zamanda böyle bir grup ve zümre var da yaşadığımız şu dönemde yok mu? Elbette ki var kıyamete kadarda var olmaya devam edeceklerdir. Gerçekten iman kalplerine yerleşmeyen bu zümre siyasi yelpazenin estiği yöne doğru hareket edip kendilerine sağlayacakları menfaatleri düşünerek dün filan iktidarının yanında yer alıp çıkar ve menfaatleri sona erince de bugün başka iktidarların müritleri olup ibadet aşkıyla hizmetlerine devam edip başımıza demokrasi havarisi kesilenlerin sayısı azımsanamayacak kadar artmıştır. Bahsettiğimiz bu guruplar enerji ve mesailerini İslam’a hizmet için harcamış olsalardı en azından rableri katında kendi lehlerine bir delilleri olurdu.
Kuran’ın bahsetmiş olduğu konuları ve olayları sadece o dönemde gönderilmiş olan peygamberlerin şahsına ve tabiilerine münhasır kılmak Kuran’ın belirli bir dönemin kitabı olduğunu iddia etmek olacağından kalplerine imanın kök saldığı müminler bu tür anlayışların İslam’ın ve müminlerin hayrına olmadığını bilerek bu anlayışlara şiddetle karşı çıkıp mücadele etmişlerdir. Zira “Sebebin hususi olması hükmün umumi ligine mani değildir.” ( Mecelle)
Evet, bütün mesele dönüp dolaşıp Allah’ın yaşanılsın, hayatı yönetip yönlendirsin, yeryüzünde fitneden eser kalmasın, din sadece Allah’ın olsun, zülüm ve zalimlik son bulsun diye gönderdiği Kuran’ın yeniden bu dünyalıların ve bu hayatın kitabı olarak bu kitaba iman ettiğini söyleyen Müminlerin bu sözlerinde ne derece samimi olup olmadıklarını test etmekten geçmektedir. Zira inandığını söylediği davaya sadece söz ile destek olunmayacağını her kes bilir iken özellikle Kuran’ın mensupları çok daha iyi bilirler zira onlar rablerinin şu ikazını sık sık hatırlarlar: “Yemin olsun ki, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar “inandık ”deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır.” (Ankebut-2-3) İnisiyatif bizlerin elinde dileyen doğrulardan olsun dileyen yalancılardan olsun. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz. |