SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Hüseyin BÜLBÜL
 
 
 
Makale Tarihi :  29.07.2021
Kur’an’a göre akletmek nedir?
SORU : Kur’an’a göre akletmek nedir? Ne yaparsak akletmiş oluruz?
 
Cevap: Kur’an’a göre akletmeye geçmeden önce, Kur’an’a göre akıl nedir? Konusunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
 
Akıl, Kur’an’ın anlatımıyla insana verilen anlama, ölçüp tartma, mukayese ve muhakeme yapma yeteneğidir. Ayetlerin ışığında konuya baktığımızda, aklın, beş duyumuzdan da istifade ederek merkezi kalp olarak tanımlanan anlama, yargılama ve hüküm çıkarma yeteneği olduğunu görürüz.
 
“Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalp vermiştir.”(16/78)
 
“Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun.  Ama yalnız gözler kör olmaz fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir”(46/26)
 
“Andolsun ki, Cehennem için birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, kulakları vardır ama işitmezler, gözleri vardır ama görmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha da sapıktırlar. Bunlar gafillerdir.”(7/179)
 
Özellikle Hacc 46. ayetinde, “Akledecek kalpleri” ifadesiyle anlama ve düşünme merkezi olarak “kalp” gösterilmektedir. Bu nedenledir ki, olaylar karşısında kalbin atışları değişmekte, kan basıncı yükselmekte ve yüz hatlarımız değişmektedir. Tur Vadisinde vahye ilk muhatap olan Musa (a.s) Rabbine şöyle dua ediyor:
 
“Rabbim! Göğsümü genişlet”(Tahammül gücümü artır.) (20/25) Sevinçte ve kederde ilk tepkinin kalbimizden gelmesi nedeniyle” içim açıldı, rahatladım” veya aksi durumlarda “içim daralıyor, kalbim sıkışıyor” gibi ifadeler çokça kullanılmaktadır. Duyu organlarımızın yardımıyla olayı algıladıktan sonra gerekli tepkiyi veren bir mekanizma olarak kalbi, düşünmenin merkezi olarak almak ayetin ruhuna uygun düşmektedir.
 
Genel olarak akıl, sözlüklerde şöyle tanımlanmaktadır;
 
1- İnsanda varolan anlama kabiliyetidir. İki farklı şeyi birbirinden ayırma, benzer iki şey arasındaki bağlantıyı kurma, eşya ve olayları düşünüp değerlendirerek hüküm çıkarma kabiliyetidir.
 
2- Apaçık doğruları yada soyut nesneleri, özleri itibariyle veya bütün yönleriyle doğrudan ve aracısız biçimde sezme-anlama melekesi öncülerden sonuca geçme suretiyle çıkarım yapma gücü.
 
3- Vahiy, inanç, sezgi, duygu, duyum, algı ve deneyden farklı olarak sadece insana özgü olan bilme yeteneğidir. Doğru düşünme ve hüküm verme yeteneği, kavram oluşturma gücüdür.
 
Elmalı Hamdi Yazır’a göre: Akıl, mahsus olmayan alemi anlamak için vardır. Alem ikiye ayrılır: Görünen alem, görünmeyen alem diye ki, buna mana alemi, melekut alemi de denir. İşte bu alem duyularımızla değil, aklımızla varlığı anlaşılan ve kabul edilen alemdir. Gaybı haber veren vahyin anlaşılıp algılanması da akıldan başka bir şeyle mümkün değildir.
 
“Haydi yerde ve gökte iki ilah olduğunu düşünün. Eğer yerde ve gökte iki ilah olsaydı bu düzeni yerinde bulamazdınız”(21/22) ayetiyle Allah kendi varlığını, birliğini aklın yargılamasına sunarak, bir olmanın mutlak gerekliliğini akla onaylatıyor. Aklı yaratan onun kabiliyet ve kapasitesini bilmektedir. Bu nedenle Kur’an’da türevleriyle 766 kez tekrarlanan “akıl” bir fiil olarak zikredilmektedir. “Hala akletmeyecek misiniz?”
 
Akletmek başlı başına bir iştir. Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz, yiyip içtiğimiz ve kokladığımız şeyler hakkında düşünerek, muhakeme ve mukayese yaparak, teemmül, tefekkür ve tezekkür ederek bir sonuca varmaktır.
 
Yapılan işin “akletmek” olması için gerçekten aklın devreye sokularak düşünülmesi gerekmektedir. Hevaya tabii olmanın, hislerle hareket etmenin, kalabalıklara tabii olmanın, teamüllere meyletmenin adı “akletmek” değildir. Allah Kur’an’da ibret sahnelerini gözler önüne koyduktan sonra: “Hala akletmeyecek misiniz”, “hala aklınızı kullanmayacak mısınız”, “hala düşünmeyecek misiniz”, “akletmeyenler davarlar gibidir” (25/44) gibi ifadeler kullanmaktadır. Allah’ın öğretip, kendilerinin de bildiği doğrulara tabii olmayıp gerçekleri örten, dünyevi menfaatini dininin önüne geçiren Beni İsrail’in alimlerini Allah, “Kitap taşıyan merkeplere” benzetmektedir(62/5).
 
Allah’ın ayetlerine kendilerini kapatanları ise şöyle değerlendiriyor:
 
“İçlerinden sana kulak verip dinleyenler de vardır. Fakat sağırlara sen mi duyuracaksın? Hele akılları da ermiyorsa”
 
“İçlerinden sana bakanlar da vardır fakat körlere sen mi yol göstereceksin? Hele basiretleri de yoksa.”(10/42-43)
 
Dünyada olup bitenlere geniş açıdan bakıp değerlendirmeyen ve kendi görüşünü her şey zannedenleri Allah, karanlık bir gecede ateş yakan, yaktığı ateşin etrafında çok dar bir alanın dışında dünyayı görmeyen bir kimseye benzetiyor (2/17) ve onların düştükleri gülünç ve vahim sonu anlatarak:
 
“Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri (girdikleri kötü yoldan imana) dönemezler”(2/18) buyuruyor.
 
İnsanı kuşatan hayat ve kainat hakkında vahyin aydınlığına gözlerini, kulaklarını ve gönüllerini kapatanlara; bilim yoluyla her bilgiye ulaştıklarını, aydınlanma felsefesiyle her şeyi aydınlığa çıkarıp gördüklerini zannedenlere Allah şöyle buyuruyor:
 
“Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır. Ancak iman eden ve salih amel işleyenlerle, birbirlerine Hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır”(103/1-3) Onlar hüsranda değillerdir. Onlar umduklarına da kavuşacaklar. Onlar mahzun da olmayacaklar. Allah’ın kedilerine hazırladığı cennetlerle sevineceklerdir. Kendilerince ‘aydınlananlar’ ise hüsranda olacaklardır.
 
“Allah size işte böylece ayetlerini açıklıyor, düşünüp hakikati anlayasınız diye.”(2/242)
 
Akletmek: Arapça A-ka-le fiilinden mastardır. Kelime anlamı, gerçeği anlamak, bilmek, çocuk için temyiz (iyiyi kötüden, hayrı şerden, lehine ve aleyhine olacak şeyleri birbirinden ayırma) çağına ulaşmak, gölgeye çekilmek, (-ila) ile kullanıldığında ise, sığınmak, korunmak anlamlarına gelmektedir.
 
Akletmek: tefekkür (düşünmek), teemmül (ummak/beklemek), teşe’ur (hissetmek/anlamak) kelimeleriyle de anlam yakınlığı olmakla beraber, insanın beş duyusu da dahil olmak üzere bunların hepsini kapsamına alan bir ifadedir.
 
Akletmek doğru bir hükme varmanın, gerçeğe uygun karar vermenin, doğru inanıp, doğru davranmanın adıdır.
 
Doğru kararlar verebilmek, doğru inanıp, doğru davranmak için; insanın bütün özelliklerini devreye koyarak afakta ve enfüste (kainatta ve kendi nefsinde) bulunan Allah’ın ayetlerini görmek, anlamak, duymak, tatmak, hissetmek için bu özelliklerin hepsine ihtiyaç duyulmaktadır. İnsan, taş ile pamuk arasındaki farkı dokunarak, acı ile tatlıyı tadarak, doğadaki güzel ve çirkin sesleri duyarak, tabiatın göz dolduran renklerini görerek anlar ve onlar hakkında doğru kararlar verir. Olayları anlamada, eşyayı tanımada bildiklerimizden istifade ederek eşyanın ve olayların görünmeyen boyutlarıyla ilgili kanaat sahibi oluruz.
 
Kainatta hazır bulduğumuz kanunların işleyişini gözlemleyerek bu kanunların mükemmelliğinin kaynağını, eşya ile olan uyumunun sırlarını, bizimle olan ilgisini anlamaya çalışırız. Bunları yapabilmek için de gören göze, işiten kulağa ve hisseden gönüle ihtiyacımız vardır. Baktığı halde görmeyenleri kör, duyduğu halde gerçeği duymayanları sağır, anlama kabiliyetine sahip olduğu halde gerçekleri dillendirmeyenleri de Allah, dilsizler olarak nitelendirmektedir. (2/18)
 
“Nice kasabaların halklarını haksızlık yaparken yok ettik. Artık çatıları çökmüş, kuyuları terk edilmiş, sarayları bomboş kalmıştır.”
 
“Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de kör olur.”(22/45-46)
 
Gören gözler, anlayan gönüller için Allah, yaşadığımız çevremizde her mevsim cereyan eden olayları insan hayatına benzeterek anlayıp akletmemiz için örnek gösteriyor:
 
“Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz su ile bitirdiğimiz yeryüzünün bitkileri gibidir: Bunlar insanların ve hayvanların yiyeceği şeyler, birbirine örülür. Yeryüzü süsünü takınıp bezenir yerin sahipleri bunlara sahip olduklarını zannettikleri sırada, gece veya gündüz buyruğumuz (yakıcı, yok edici azabımız) geliverir de orayı biçilmişe çeviririz de sanki bir gün önce bir şey yokmuş gibi olur. Biz ayetleri düşünenlere böyle açıklarız.”(10/24)
 
İnsanın bütün özelliklerini harekete geçirerek insan, hayat ve kainat. İnsan, hayat ve kainatın öncesi, sonrası ve hali değerlendirerek gerçeğe uygun düşüncenin, Hakka ittiba eden davranışın ve Allah’ı razı eden yaşayışın sahibi olmak, akletmeyi tanımlayan bir eylemdir.
 
Değişik biçimde ifade edersek akletmek, sahih bir imana, salih bir amele, Muhammedi yaşayış ve Kur’ani bir anlayışa sahip olmaktır.
 
Allah Kur’an’da gerçeğe uygun düşmeyen düşünce ve davranış sahiplerini, “hevalarına tabii olmak, şeytanın adımlarına uymak, akletmemek”le itham etmektedir. Akıl, iyi ile kötünün, büyük ile küçüğün, azap ile safanın farkını anlayan şey olarak tanımlandığına göre:
 
Akleden insan faydanın büyüğünü ve çoğunu, zararın ise az ve hafif olanını tercih eder. Zararın çoğunu, faydanın azını tercih edene kimse akıllı olarak bakmaz. Geçici olanı daimi olana tercih edeni de akıllı olarak görmek mümkün değildir. Güç ve kudret sahibine itaat, zayıf ve güçsüz olana isyan kolay iken, güç ve kudret sahibine isyanın, zayıfa itaat adına yapılması ise akıl kârı değildir.
 
Nimette bolluk ve süreklilik, kudrette yücelik ve erişilmez ebedilik olarak Allah, hiçbir varlıkla kıyaslanamazken, insanlar, “genişliği yer ve gök kadar olan cennetlere” geçici dünyanın çer ve çöpünü tercih ediyorlar. Sonsuz olan Ahiret saadetine, dünyanın oyun ve eğlenceden ibaret olan geçici zevklerini tercih ediyorlar. Kudreti sonsuz ve her şeye kadir olan Allah’a itaat yerine, kendine bile kadir olamayan aciz bir varlığa (tağutlara, firavunlara, nemrutlara, bel’amlara, hevasına ve hemcinsine) itaat ediyorlar.
 
Allah’ı bırakıp hevalarını, rahiplerini ve bilginlerini, melik ve sultanlarını, atalarını ve ruhbanlarını, şeyhlerini ve üstatlarını Rabbler ediniyorlar. (9/31) Allah’a isyan, onlara ise itaat ediyorlar. Halbuki:
 
‘O gün Allah, öyle bir azab eder ki hiç kimse onun gibi azab edemez. (Allah onları öyle bir bağlar ki) O’nun bağladığı gibi de hiç kimse bağlayamaz.’ (89/25-26) tehdidi onlar için bir şey ifade etmiyor. Bu sonuçların hiç birine akledilerek varılmış değildir.
 
Ne yapalım ki akledenlerden olalım? konusuna gelince şunları söylemek mümkün: Edepli insana sormuşlar “Sen edebi nereden öğrendin?”; O da: “edepsizden” demiş. “Nasıl?” deyince demiş ki: “Ben edepsizin yaptığını yapmaktan uzak durdum, sonuçta ben edepli, o ise edepsiz oldu.”
 
Kısa ifadesiyle akledenlerden olmak için akletmeyenlerden olmamak lazımdır. Meseldeki şahıs, edebi edepsizden öğrenmiş. Ama biz edebi Allah’ın edeplendirdiği elçisinden öğrenmek zorundayız.
 
Akleden insan bütün varlığıyla anlar ki, Allah’a isyan etmek insanın yaptığı en büyük yanlışlıktır. Bütün kainatı ve içindekileri yoktan var edip yaratan, yaşatan, doyuran, öldüren ve dirilten, nizam koyup ondan hesaba çeken bir kudrete karşı koymanın akıl kârı olmadığı aşikardır. Bu gücün sahibine karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır. Korku ve ümit içinde ona yalvara yakara dua eder. (25/77) Sadece ona ibadet eder ve sadece ondan yardım ister. Gayb’a iman eder. Namazı kılar. Verilen rızıktan da Allah için infakta bulunur. Allah’tan gelen kitapların, öncesine ve sonrasına iman eder. Ahiret’in varlığından ise emin olur. (2/3-5)
 
Akledenlerden her biri, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman eder. Peygamberler arasında ayırım yapmaz. İşittik ve itaat ettik. Ya Rabbi! affına sığınırız dönüş yalnız sanadır” der. (2/285)
 
Allah’ın kuluna yeteceğine inanır, O’ndan başkasından korkmaz. O’na dayanıp güvenir, bilir ki Allah dünyada da Ahirette de kuluna yeter. (39/36)
 
İnanır ki, ayrılığa düştükleri konularda hüküm vermek Allah’a aittir. Mutlak hakim odur. Hüküm vermek de onun işidir. Kul olarak ona teslim olmak her şeyden daha sevimli gelir. (42/10) Kimsenin hevasına tabii olmaz, kimseye şirin gözükmek için değerlerini çiğnemez, dünyaya karşılık Ahiretini satmaz. Herkes değişse bile o değişmez, değişmeyene tabi olur.
 
Dini Allah’a has kılar, kendisi din koymaya kalkışmaz. Bilir ki değişen şahıs ve zamandır. İlkeler hep aynı kalır. Kazandıkları sebebiyle felakete düşmemek için öğüdünü Kur’an’dan alır. (6/70) Sonunun hüsranla bitmemesi için iman edilmesi gerektiği gibi iman eder. Salih amellerin sahibi olur. İnsanlara hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi kendisine iş edinir.(103/1-3)
 
İnsanları daima hayra çağırır, iyiliği emredip, kötülüğü yasaklamayı şiar edinir.(3/104)
 
Allah’tan sabırla ve namazla yardım ister. Allah’ın dinini yüceltme yolunda karşılaşacağı her türlü meşakkate katlanarak, her türlü zorluğu namazla ve sabırla göğüslemek ona asla zor gelmez.(2/45, 153)
 
Bilir ki hayat ve ölüm, kimin daha güzel amel edeceğinin ortaya çıkması için bir imtihandır. (67/2) Bu nedenle Allah için yaşamak ve Allah için ölmek her şeyden daha sevimlidir. Bir felaketle karşılaştığında ise: “Biz Allah içiniz ve dönüşümüzde O’nadır” der.(2/156)
 
Allah’ı ve onun dostlarını dost; düşmanlarını da kendisine düşman bilir. (3/28) Kafirleri dost edinmenin Allah nezdinde kendini bitirmek olduğunu bilir.
 
Mülkün gerçek sahibinin Allah olduğuna inanır. O mülkü dilediğine verir, dilediğinden de geri alır. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltır. Her türlü iyiliğin Allah’ın elinde olduğuna ve O’nun her şeye kadir olduğuna inanır. (3/26) Öyle ki ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkartanın Allah olduğunu ve dilediğini de hesapsız rızıklandırmaya kadir olduğunu bilir (3/27) ve Allah’tan başkasına da asla minnet etmez.
 
Zerre kadar iyilik ve kötülüğün karşılığının verileceğini bilir (99/7-8). Bu nedenle küçük büyük demeden işlerin sonunda Allah’a gideceğine inandığı için, O’na sığınır, Ondan bağışlanma diler, Ona tevekkül eder. Çünkü O yüce arşın, yer gök ve içindekilerin, dünya ve Ahiret’in, din gününün sahibidir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır. Akletmiş olmak için ilâ ahir bu minval üzere inanıp yaşamanın gerektiğine inanıyoruz.
 
First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Gelin şu zekâtı bir düzene koyalım! ...
............................................
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Faruk BEŞER
 Özürlüler ve Allah’ın Adaleti meselesi ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Müslüman demokrasiye razı olur mu sahip çı ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Eskiden ve Şimdi ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Müslümanlarda Akıl Tutulması ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Söylemler İddia, Eylemler İse İspattır ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Allah'tan Kimler Korkar ? ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Tarihin Son Sayfası ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 İyi bir çocuk yetiştirmek isteyen anne-bab ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 De ki; Yeryüzünü Dolaşın.. ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.