SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 2 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Harun GÖRMÜŞ
 
 
 
Makale Tarihi :  29.07.2021
Görmezden Gelinen Âyet: Ahzâb 21
“Andolsun, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde ‘güzel bir örnek’ vardır” (Ahzâb 21).
 
Sünnet; “Kânun, yol, âdet, tarz, tavır, model” anlamındadır. Özel anlamda ise, “Hz. Muhammed’in Kur’ân’ı uygulama yöntemi” demektir. Ali Şeriati, Sünnet’in târifini şu şekilde yapar:
 
“Aslında Peygamber’in Sünnet’i, sâdece sözleri ve hadisleri değildir. Bilakis, Sünnet’in gerçek mânâsı: Metod, çalışma yöntemi, nereden başlamak gerektiği ve hedefe ulaşmak için hangi seyir-çizgisini, hangi stratejiyi tâkip etmek gerektiğidir”.
 
Sünnet, İslâm’ın örfüdür, geleneğidir. İslâm, sâdece kâlplerin ve vicdanların dîni olmadığı için ve hayâtın her alanında belirleyici olmak hedefi olan bir din olduğundan dolayı, bunu bir gelenek, bir örf yâni bir Sünnet ortaya çıkararak yapmak ister. Tüm peygamberler böyle bir gelenek ve örf yâni Sünnet ortaya koymak için çabalamışlardır ki Kur’ân kıssalarında anlatılan peygamberlerin gerçek hayat hikâyelerinde bu sünnetlerin örneklerini görebiliriz.
 
Sünnet elbette vahiy/Kur’ân-merkezlidir ve aslında Sünnet, “Kur’ân’ın ete-kemiğe büründürülmesi ve hayâtın her alanında hâkim olarak görünür olması” demektir. Sünnet, Kur’ân’a-Dîn’e yeni bir emir ve nehiy eklemek, eksikliklerini tamamlamak” demek değil, “Kur’ân’ı hayâta yansıtmak ve hayâtın her alanında egemen kılmak için yapılan amel-eylem” demektir. Zîrâ Kur’ân bir söz ve yazıdır. Raflarda durarak yada sürekli olarak bilgi amaçlı okumakla (bireysel anlamda sınırlı şekilde insanı değiştirse de) hayâtın değişmesine bir katkı yapmayacak, böylece Kur’ân aynen uzak-doğu dinleri gibi “gönülleri hoş eden bir Kitap”a dönüşecektir. Oysa Allah’ın peygamberleri göndermesinin nedeni, “belli bir süreç içinde vahyi hayatta yaşanır ve hâkim kılmak” içindir. Çünkü İslâm, göklerdeki düzenin bir benzerini yeryüzünde de ikâme etmek ve hâkim kılmak isteyen bir din’dir. Çünkü İslâm “sâdece din” değildir. İslâm bilgi-bilinç ve amel-eylemdir. İslâm; îman, bilgi, bilinç, ahlâk, amel, eylem, devlet ve medeniyettir.
 
Sünnet, Kur’ân’ın amel-eylemi yâni pratikleştirilmesidir. Peygamberler vahiy ile bir örf ve gelenek ortaya koyar. Bu gelenek, içinde yaşadığı için toplumların önceki peygamberlerden devraldıkları vahiy geleneğinden izler taşısa da, aslında yozlaşmış örf ve geleneği eleştirdiği ve düzelttiği için ve de yeni örfler eklediği için “İslâm’a has bir gelenek” olarak ortaya çıkar. Bu gelenek tâ Hz. Âdem ile başlamış ve Hz. Muhammed’e kadar gelmiş ve onunla son bulmuştur. İşte Sünnet denilen İslâm-merkezli örf ve gelenek, Peygamber’in vahyi amele-eyleme dökmesi, hayâta yansıtması ve hâkim kılmasıyla ortaya çıkan bir uygulamadır. Allah, peygamberleri böyle örneklikler ortaya koyması için göndermiştir. Zîrâ vahiy ete-kemiğe bürünüp de hayatta görünür olmayacak olduktan sonra vahyin bir peygamber aracılığıyla insanlara duyurulmasının bir anlamı kalmazdı. Allah başka yollarla ve vahyi insanlara iletirdi. İnsanlar da vahiy üzerinde okuma-araştırma-anlama çalışmaları yapar dururlardı ve sorgu da “en çok ve en doğru kim anlamış” konusunda olurdu. Oysa Ahzâb 21. âyette emredilen güzel örnekliği tâkip etmek yâni Sünnet ile örnek almamız gereken şey daha ziyâde amel ve eylemdir. Tabi kıssalarda anlatılan önceki peygamberlerin örneklikleri de bizi bağlar. Çünkü Allah, peygamberler tarafından ortaya konan “vahiy yaşanmışlığı” üzerinden insanları değerlendirir. Yoksa kimin daha çok okuduğu, kimin daha iyi bildiği, kimin daha çok yazdığı ve konuştuğu önemlidir ama en önemlisi değildir. Allah, Kur’ân ile bilgi ve bilince erdikten sonra vahiy-merkezli olarak kim ne yapmış ona bakar.
 
Mûsâ Cârullah, Sünnet’in târifini şu şekilde yapar: “İslâm Peygamberi’nin kendi risâletini gerek kendi ümmetine, gerekse bütün insanlığa tebliğ etmek için, nebevî fiil ve davranışları, söz ve ifâdeleri, başkalarının davranışlarını bilerek ikrar ve onaylamaları, kabîle ve krallıklara yazdığı mektupları ile ortaya koyduğu ve tâkip ettiği yol ve yönteme, hayat-tarzına Sünnet denir”. Bir yazıda da Sünnet hakkında şunlar söylenir:
 
“Resûlullah’ın kendi döneminde İslâm toplumunu bireysel ve toplumsal olmak üzere hayâtın çeşitli alanlarında yönlendirip yönetmede Kur’ân başta olmak üzere, esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ve dünyâ görüşü olarak Sünnet elbette göz-ardı edilemez. Kaynak değeri büyüktür. Ancak bu, hiç-bir şekilde Kur’ân’ı önceleyeceği anlamına gelmez. Aksine Sünnet, kaynak değerini Kur’ân’dan almaktadır. Zîrâ Sünnet’in değeri, Resûlullah’ın Kur’ân’ın ilâhî denetim altında oluşmuş davranış modellerinden meydana gelmesinden kaynaklanmaktadır. Sünnet, Peygamberimiz’in risâlet misyonunun (Kur’ân’ın) eyleme dökülmüş boyutunu temsil etmektedir”.
 
Modern insan, dîni hayattan dışlamış, kâlplere ve vicdanlara hapsetmiş, bu düşünceyi inanç hâline getirmiş ve yeni bir “din inancı” ortaya koymuştur. Bu inançta Peygamberimiz’e bir yer ayrılmamaktadır. Zîrâ Peygamberimiz “güzel bir örneklik” ortaya koymuştur ve bu örneklik “yaşanmışlık” içerdiği için konjonktüre uygun olarak yorumlanamamaktadır. Çünkü amel ve eylemin yorumu olmaz. Zîrâ amel ve eylemin zâten kendisi bir yorumdur. Bu yorum modern hayâta zinhar uymamakta ve aykırı düşmektedir. Modern hayâta alışmış ve hattâ moderniteye meftûn ve râm olmuş olanlar, bir söz olan vahyi istedikleri gibi yorumlayarak (daha doğrusu tahrif ederek) günümüze uydurabilirlerken, “vahiy-merkezli yaşanmışlık” olan Sünnet’e “yaşanmışlık” olduğundan dolayı yorum yapamadıkları için “sâdece Kur’ân” gibi mottolarla Peygamberimiz îtibarsızlaştırılmak, önemi azaltılmak ve Dîn’e karıştırılmamak istenmektedir. Fakat bu, Ahzâb Sûresi 21. âyetin de görmezden gelinmesine neden olmaktadır. Sürekli olarak Peygamberimiz’in “din’deki yeri” sorgulanmakta ve o’na bir yer ayrılmak istenmemektedir. Yapılan bir araştırmada, Türkiye’de Peygamberimiz’i “rôl model” kabûl edenlerin nispetinin %63 olduğunu ortaya çıkmıştır. %40 civârında olan bir-çok kişi, Peygamberimiz’i târihe hapsetmiştir ve etkisiz biri olarak görmektedir. Bu nedenle de Ahzâb 21. âyeti görmezden gelmektedirler.
 
Peygamberimiz’in vahyi hayâta hâkim kılmak amaçlı yaptığı her-şey Sünnet’tir ve Sünnet’i ortaya koyan şey Kur’ân’dır. “İslâmî Hareket Metodu olan Sünnet, bu metodun ilkelerini elbette Kur’ân’dan almıştır.
 
Aslında tüm insanlar, bir süreçte ve bir şekilde ortaya çıkan sünnetlere yâni yaşam-tarzlarına uyarlar. Fakat Allah mevcut sünnetlerin hepsinden râzı değildir ve sâdece İslâm-merkezli olan sünnetlerden râzıdır. Zîrâ Allah’a dayanmayan sünnetler beşerî olmak bakımından eksiktir, yanlıştır, şirk, küfür ve zulüm içerir. Bu nedenle Allah, Kur’ân ile birlikte, toplumları kendi kadim sünnetlerine uyma ve onları rehber edinme konusunda serbest bırakmamış ve onları eski atalarının sünnetlerinden daha doğru olan Peygamber’in Sünnet’ine dâvet etmiştir. Hak Sünnet varken bâtıl sünnetlere yâni yaşam-tarzlarına uymak elbette yanlıştır. Kur’ân’ın “atalar dîni” dediği şey, “ataların bâtıla dayanarak ortaya koydukları din” yâni yaşam-tarzıdır. Önceki sünnetler içinde hakka uygun olanları ıslah ederek almış fakat bâtıl olan sünnetleri de silmiştir.
 
“Kur’ân’da Sünnet yoktur” yada “Sünnet zâten Kur’ân’ın içindedir” sözlerinin pek bir anlamı yoktur. Sünnet elbette Kur’ân âyetlerinin hayatta tezâhür ettirilmesidir. Kur’ân olmasa Sünnet olmazdı. Sünnet Peygamberimiz’in Kur’ân’a göre ortaya koyduğu İslâm pratiği ve İslâmî yaşam-tarzıdır. Sünnet inkârcıları da dâhil, İslâm’ın emirlerini yerine getirenler yada en azından namaz kılanlar aslında Sünnet’i tâkip etmektedirler. Zîrâ namazın rekat sayıları Sünnet’tir, Sünnet tarafından belirlenmiştir.
 
Sünnet’in inkârı yada önemsizleştirilmesi, 150-200 yıl önce hadislerin tümden inkâr edilmesi (hadislerin ve rivâyetlerin %90’ı uydurmadır ve sorunludur), Sünnet’in de inkâr edilmesine yada en azından görmezden gelinmesine sebep olmuştur. Zîrâ hadislerin içinde sahih Sünnet anlatımları da vardır. Hindistan ve Mısır’da ezikliğin, yenilmişliğin ve kompleksin sonucunda şeytanın ayartmasıyla ortaya çıkan “sâdece Kur’ân” söylemi, Peygamberimiz’i yâni İslâm’ın yaşam-tarzı olan ve “güzel örneklik” denilen Sünnet’inin önemsizleşmesine ve görmezden gelinmesine neden olmuştur-olmaktadır. Bunu yapanlar, Kur’ân’ı “hayat-rehberi” olan bir Kitap olmaktan çok, her tür bilginin bulunup ortaya koyulabileceği bir kitap olarak görmüşler ve sürekli olarak okuma-araştırma yapmaya başlamışlardır. Bu tutum, İslâm denilen şeyin okuma ve araştırmadan ibâret bir din olduğu zannını açığa çıkarmıştır. Bu zan da, “Kur’ân ile yetinmek ve Sünnet’in yâni Ahzâb 21. âyetin görmezden gelinmesine neden olmuştur-olmaktadır. Bu bağlamda bir yazıda şunlar söylenir:
 
“Modernleşmeyi hayat-tarzının, sekülerleşmeyi de inanç-tarzının değişmesi olarak tanımlayabiliriz. ‘İnandıkları gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanırlar’ sözü gereğince insanların hayat-tarzları değişince inanç-tarzlarının değişmesi de kaçınılmazdır. ‘Andolsun ki Allah’ın Resûlü’nde sizin için uyulacak güzel bir model vardır’ buyurduğu gibi din, ‘Peygamber’in getirdiği ve gösterdiği nizam’dır. İnandığı gibi yaşamayan ve modernleşmeyle Sünnet’ten kopan birinin yaşadığı gibi inanması ve sekülerleşmesi kaçınılmazdır”.
 
Sünnet denilen şey, uydurma rivâyetler ve zırvalıklar değildir. Sünnet, vahyin hayâta hâkim kılınması sürecinde Peygamberimiz’in, ağzında çıkan sözlerle ve yaptığı amel ve eylemlerle ortaya koyduğu İslâmî Hareket Metodu’dur. Bu nedenle Buhâri çökerse İslâm çökmez, zâten Buhâri’ye kadar çökmemişti. Fakat Sünnet göz-ardı edildiğinde yâni Ahzâb 21. âyet görmezden gelindiğinde İslâm Kitab’a, dolayısıyla masa-başına hapsedilmiş olur ve hayâta söyleyecek bir sözü olmaz. Tabi bu-arada hayat da tâğutlar tarafından belirlenmeye ve şekillendirilmeye devâm eder. Böylece şirk küfür, adâletsizlik, ahlâksızlık ve zulüm sürer gider.
 
İnsanların dîni ve inançları, yaşam-tarzlarında görülendir. Bu yaşam-tarzını kim ve ne belirliyorsa, o dînin kitabı da peygamberi de odur.
 
Kur’ân Allah’ın sözü olduğundan dolayı, aynen göklerdeki gibi, hayâtın tüm alanlarında görünmek ve hattâ tüm zamanlarda ve mekânlarda hayâtın her alanında tezâhür ederek hâkim olmak ister. Bu ise, Kur’ân ile bilgi-bilince erdikten sonra, Sünnet örnekliği ile vahyi hayâta taşımakla olabilir. Allah da böyle istediği için Ahzâb Sûresi 21. âyeti göndermiş ve “güzel örneklik” dediği Sünnet’i kıyâmete kadar bizim için bağlayıcı kılmıştır. Fakat Ahzâb 21. âyet görmezden gelinince ve öksüz-yetim bırakılınca, İslâm sâdece bilmenin konusu oluyor ve yapmanın konusu olamıyor. Çünkü “yap” emrinin nasıl yapılması gerektiği, Ahzâb 21. âyet ile yâni Sünnet ile gösterilmiş ve örneklendirilmiştir. Meselâ “namaz kılın” emrine karşı “kaç rekat ve nasıl kılalım?” sorusunun cevâbı Ahzâb 21. âyettir.
 
Yapmayı, modern-seküler-resmî kânun ve kurallara yâni beşerin-tâğutların hükümlerine göre yapmaya alışmış ve bundan memnun olan insanlar, “yapmak” yâni “İslâm’ı yerine getirmek” demek olan Sünnet’i inkâr etmekte yada görmezden gelmektedirler. Fakat bu, “güzel örnekliği inkâr etmek yada görmezden gelmek” ve nihâyet Ahzâb Sûresi 21. âyeti tınlamamak anlamına gelir. Örneklik, Peygamberimiz’in “vahyi hayâta uygulama ve hâkim kılma örnekliği”dir ki buna Sünnet denir. Ahzâb Sûresi 21. âyette “güzel örneklik” denilerek billurlaşan Sünnet, İslâm’ın ve Kur’ân’ın “hareket metodu”dur. O hâlde Ahzâb Sûresi 21. âyeti görmezden gelmek yâni Sünnet’i göz-ardı etmek, “İslâm’ı hareketsiz bırakmak” anlamına gelir.
 
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
 
First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.