SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 2 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Harun GÖRMÜŞ
 
 
 
Makale Tarihi :  02.02.2023
Evrensel Değerler Üzerine

“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dîne, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç-bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler” (Rûm 30).

“Allah… O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?. O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiç-bir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür” (Bakara 255).

Evrensel ve ideâl değerler, Fransız Devrimi’nde ortaya konan; özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi sözlerle ortaya konan ama pratik hayatta karşılığını hiç-bir zaman bulmayan sözde değerler değildir. Modernizm, “sürekli yenilenme ve değişme” demektir. Oysa İslâm inkılâp ve devrimle gerçek bir dönüşüm ve değişim ortaya koyar. Bu-bakımdan İslâm hiç-bir zaman modern olmamıştır, olmaz. Modernizm, beşerî bir yenilenme iken, İslâm ilâhî bir dönüşümdür. Evrensel değerler ise, beşerî yenilenmelerle değil, ilâhi değişim-dönüşüm ve hâkimiyet ile ortaya çıkar.

“Evrensel insânî standartlar” diye bir şey olamaz; “evrensel ilâhî standartlar” olur. Zîrâ insan evrensel ve ideâl standartlar üretebilecek çapa ve kapasiteye sâhip değildir. Buna gücü ve çabası yetmez, tüm insanlar bir-araya gelse bile bunu sağlayamaz ve evrensel ve ideâl değerler üretemez ve de evrensel ve ideâl değer diye ortaya şirk, küfür, adâletsizlik, eşitsizlik, ahlâksızlık, haksızlık ve zulüm çıkarırlar. Standart koymak Allah’a hastır, insana değil. Bu nedenle modernlerin, insanın evrensel ve ideâl değerler üretebileceğini beklemesi boş bir beklenti, boş bir ümit ve zandan başkası değildir.

Eğer insan evrensel değerleri üretebilecek olsaydı, aşkın hakîkatlere gerek kalmazdı. Çünkü insan en ideâl değerleri bile keşfedebilir ve ortaya koyabilirdi. Fakat böyle bir şey hiç-bir zaman olmamıştır, olmaz da. İnsanlar basit bir sorunu bile Allah’a ve Peygamber’e götürmedikçe gerçek anlamda çözemezler. Allah, vahiy yâni Kur’ân, din yâni İslâm ve Peygamber yâni Sünnet olmadıkça insanın aklıyla ve vicdanıyla yaralara gerçek bir merhem olabilmesi mümkün değildir. Bunun delîli, insanın şimdiye kadar bunu başaramamış olmasıdır.

İnsan ne zaman ki Allah’ı ve vahyi bir kenara itmiş ve aklına tapmaya başlamışsa Dünyâ bir bataklık hâline gelmeye başlamış ve Allah’ın rahmeti ile gönderilen peygamberler bataklığı kurutmuşlar yada kurutmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda, “vicdan ve akıl ile insan, ilâhî/doğal/evrensel değerleri keşfedebilir ve bunlar ışığında iyiye ve güzele doğru kodlanmış (hidâyet) bir yaşam sürebilir” sözü, hiç-bir değeri olmayan boş bir sözdür, boş bir beklentiden başkası değildir. İnsanlığın güzel örnekleri olan peygamberler, evrensel değerleri kendi akılları ve vicdanlarıyla değil, kendilerine indirilen aşkın hakîkatleri içeren vahiyler ile bilmişler ve uygulamışlardır. Yoksa vahiyden önce peygamberler de delâlette ve “ne yapacaklarını bilmez şaşkın hâlde”ydiler: “Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi?” (Dûha 7). Demek ki akıl ve vicdan bir yerden sonra yetmiyor ve çâresiz kalıyor.

Allah evrensel ve ideâl değerleri fıtrata, doğala ve normâle yâni vahye göre belirler, yoksa beşerî düşünce ve sistemlere yâni lâik, seküler, demokratik, kapitâlist, liberâl, sosyâlist, komünist, feminist, modernist zırvalıklara göre değil. Bu nedenle gerçek anlamda hiç-bir evrensel ve ideâl değer “modern”e göre olamaz, doğal, fıtrî ve normâle göre olabilir, vahye göre olabilir. Çünkü evrensel ve ideâl değerler ancak Allah’ın tüm kâinâta koyduğu yasalar olan sünnetullaha göre olabilir. Sünnetullaha aykırı olduğunda bırakın “evrensel ve ideâl değerler” olmasını, bir değer bile olamazlar. Bu bağlamda beşerî olan tüm modern sistemler bir değer değil, tam-aksine bir değersizliktir. Zîrâ Allah’ın belirlediğine aykırı olarak belirlenen şeylerin bir değerinin olması mümkün değildir.

Allah’ı hesâba katmayanlar için evrensel ve ideâl değerler belirlemek kaçınılmazdır. Nice ateist-deist Allah düşmanları bile mecbûren evrensel-ideâl değerler belirlemek zorunda kalmışlardır. İlâhî dinleri kabûl etmeyen A.Comte gibi pozitivist düşünürler bile, “insanlık dîni” gibi adlarla toplumsal yapının kurucu unsuru olarak bir din geliştirmek durumunda kalmışlardır. Fakat mesele evrensel değerleri kimin belirleyeceğidir. Değer denilen şeyin evrensel ve “değer” olması için kimin belirlediği önemlidir. Evrensel ve ideâl değerler ancak Allah kaynaklı olabilir, beşer kaynaklı değil. Zâten ancak o zaman ideâl ve evrensel değerlerden yada değerlerin evrenselliğinden bahsedilebilir. Zîrâ Allah’ın hesâba katılmadığı hiç-bir şeyin bir değeri yoktur.

Modern-bilimin verileri de evrensel değildir ve olamaz, zîrâ modern-bilim “yanlışlanabilirlik ilkesi”ne göre çalışır. Buna göre, ortaya atılan her veri ve teori yanlışlanabilir ve değişebilir olmalıdır. Bu da aslında modern-bilimin, Allah’ı ve dîni hesâba katmadığı ve yok saydığı için hem net ve kesin bilgiye ulaşamayacak olmasını hem de bu yüzden “evrensel” olamayacağı anlamına gelir.

Beşerin belirlediği sözde değerlerin evrensel ve ideâl olması zinhar mümkün değildir, zîrâ insanın evrensel ve ideâl değerler belirlemeye ne zihni, ne beyni, ne de kapasitesi yeter. Bu nedenle evrensel ve ideâl değerleri ancak âlemlerin rabbi olan Allah belirleyebilir ki bu belirleme de indirdiği vahiyler üzerinden olur. Belirlenen bu değerler ise peygamberler tarafından “en güzel örneklik” şeklinde ortaya konur ve ete-kemiğe büründürülür. İşte ancak o zaman değerler tamamlanarak evrensel ve ideâl olur. Yoksa birilerinin şeytana, nefsine, hazza, tâğutlara, zannına, arzularına, hevâ ve heveslerine, kısır aklına ve beynine göre belirlediği şeylerin evrensel olması söz-konusu bile olmaz ve bunların evrensel ve ideâl olmadığı çok kısa zamanda ortaya çıkar. O zaman da -sözde- yeni değerler üretmeye yoluna girerler de gerçekten evrensel olan değerleri yine kâle almazlar. Üstelik insanlar -ancak Allah belirlediğinde- evrensel ve ideâl olacak olabilen değerleri “değer” olarak bile görmezler. Zîrâ Allah’ın belirlediği değerlerin merkezinde; Dünyâ, insan, akıl, zevk, haz, nefs, şeytan, tâğutlar, hevâ ve heves vs. değil; Allah, âhiret, gayb, vahiy, peygamber ve din vardır ki bunlar insanlara bâzen ağır da olabilecek sorumluluklar yükler. İşte bu nedenle insanlar Allah’ın belirlediği kesin değerlere değil de, çıkarına ve hoşuna giden şeylere “evrensel ve ideâl değer” derler.

İnsan için hem “kâinatta izi bile görülmeyecek sonsuz küçük nokta” diyorlar, hem de evrensel değerler üretebileceğinden bahsediyorlar. Oysa insanın tüm evren çapında değerler üretebilmesi aslâ mümkün değildir. Buna çapı da yetmez, haddi de yoktur. Buna yeltenmek insanın kendini ilah edinmesi anlamına gelir. O-hâlde insanın evrensel değerler belirleyebileceğini söylemek bir haddini bilmezliktir, zîrâ bu, insanın ilahlaşması anlamına gelir. İnsanlar bırakın evrenseli, yerel değerleri bile üretirken çoğu zaman yanlış şeyler yapar ve sapkınlıklara yol açarla. Bu nedenle insanlar evrensel ve ideâl değer üretmekle değil, Allah’ın belirlediği evrensel ve ideâl değerler olan vahyin emir ve nehiylerini, tavsiyelerini, önerilerini vs. baş-tâcı yaparak evrensel ve ideâl değerler olarak kabûl etmeleri ve tüm tasavvur, düşünce, söylem ve eylemlerini bu ilâhi-evrensel değerlere göre belirlemeleri ve yapmaları gerekir. Aksi-hâlde evrensel ve ideâl değerler üretiyorum diye ancak şeytana hizmet edecek ve şeytanı Dünyâ’nın kralı yapacaklardır. İnsanlık târihi bunun örnekleriyle doludur ve insanlık târihi, mü’minlerle müşrik ve kâfirlerin bu bağlamda yaptıkları mücâdelenin adıdır. Tüm peygamberler de bunun mücâdelesini yapmış ve savaşımını vermiştir. Zîrâ Allah, Allahlığını kimseye vermez ki zâten buna kimsenin gücü de yetmez.

Allah’ın belirlediği evrensel ve ideâl değerler tüm zamanlarda ve mekânlarda aynıdır ve İslâm ile belirlenmiştir. Peygamberler ise bu değerleri ete-kemiğe büründürmüştür. İmtihan, Allah’ın belirlediği evrensel değerlere uyma yada uymama noktasındadır. Uyulduğunda tevhid ve mü’min, uyulmadığında ise şirk ve kâfir olunur.

Modernizm Allah’ın hesap-dışı edilip insanın ve aklın ilahlaştırılmasının başlangıcı ve târihidir. Böylece artık evrensel ve ideâl olanı Allah’ın değil de insanın belirlemeye başladığı söylenmektedir. Fakat değerleri Allah belirlediğinde hak-hakîkat, adâlet-eşitlik ortaya çıkarken, insan belirlediğini zannettiğinde, tüm insanları kuşatan bir iyilik-güzellik oluşmamakta hattâ gösterilmek istenmese de insanların büyük çoğunluğu zorluk içinde yaşamaktadır. Zîrâ insan, şeytanın telkinlerine açık, nefs, hevâ ve heves sâhibi bir varlık olduğu ve tâğutların nefse yönelik yönlendirmelerine uymakta zorlanmadığı için evrensel ve ideâl değerler üreterek tüm insanları mutlu, mesut ve memnun etmesi, hakkı, hakîkati, adâleti, eşitliği ikâme etmesi mümkün değildir ve böyle bir şey hiç-bir zaman olmamıştır. Dümeni yerinde olan bâzı fildişi kulesi müslümanları bunun farkında olmasa da, insanların, Allah’ın belirlediklerine aykırı düşen sözde değerleri insana hep zarar vermiştir, vermektedir.

Bâzı modern müslümanlar da dâhil modern insanın evrensel ve ideâl değerleri Allah’ın, vahyin ve dînin belirlemesini kabûl etmemelerinin en baştaki nedeni, dînin sâdece kâlplere, zihinlere, duygulara hitâp eden bir şey olduğunu zannetmeleridir. Oysa bâtıl denilen dinler belki böyle olsalar bile Allah katındaki tek hak din olan, tüm peygamberlerin izinde yürüdükleri, Allah’a kayıtsız-şartsız tam bir teslîmiyetle teslîm olma inanışı olan İslâm Dîni, iç-âlemleri inşâ edip bilinçlendirmekten başka, dış-âlemin her alanında, tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda; sosyâl, kültürel, ekonomik, askerî, hukûkî, kânûnî vs. tüm alanlarda hâkim olmak isteyen ve bu nedenle tüm bu alanlar için sözü ve projesi olan bir din’dir ki zâten tüm peygamberler de İslâm’ı insanların iç-âlemlerinde hâkim kıldıktan sonra İslâm’ı hayâtın tüm alanlarında da hâkim kılmak için çabalamışlardır. Çünkü İslâm zâten, -insanlar arasında beşerin belirlediği ilişkiler hâricinde- tüm kâinatta, Dünyâ’da, doğada ve insanların fizîkî varlıklarında hâkimdir. Bu hâkimiyet insanlar arasıdaki sosyâl, kültürel, ekonomik, askerî, hukûki, kânûnî vs. tüm alanlarda da hâkim olmalıdır. Tevhid denilen şey işte bunu ikâme etmek ve İslâm’ı tüm Dünyâ’da hiç-bir alan, zaman ve mekân bırakmadan hâkim kılmak durumudur. Şirk ve küfür ise, her-şeyi Allah yaratmış ve varlığını Allah sağlıyorken, insanların kendi aralarındaki işlere, şeytan, nefs, haz, tâğutlar vs. nedeniyle Allah’ı karıştırmamaları ve kendi kısır akıllarına ve cılız görüşlerine göre sözde evrensel ve ideâl değerler belirlediklerini sanmaları ve sonuçta küçük mutlu bir azınlık hâricinde insanların çoğunun mutsuz, huzursuz ve perişanlık içinde yaşamalarına neden olmaktır. Allah’ın zâten İslâm’ı göndermesinin ve tüm Dünyâ’da hâkim kılmak istemesinin nedeni adâleti ve hakkı-hakîkati sağlamasıdır ki, tüm peygamberler ve onlarla birlikte olanların ve de onları izleyenlerin çabası bunun içindir:

Fitne kalmayıncaya ve dînin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir” (Enfâl 39).

Şeytanın uşakları olan tâğutlar ve nefsini ilah edinmiş olanların kışkırtılmış ve azdırılmış olan beşerî yönlerini ve bundan aldıkları hazzın devâmını sağlamak için yapmayacakları şey yoktur. Allah’ın belirlediği evrensel ve ideâl değerleri değil de kendi belirledikleri zırvalıkları evrensel ve ideâl değerler olarak sunmalarının nedeni bundan başkası değildir. Bunlar, dîni kâlplere, vicdanlara, duygulara, ahlâka, dört duvar arasına vs. indirgeyerek, bir hayat-dîni olan İslâm’a zulmetmektedirler. Bu zulüm, evrensel ve ideâl değerleri Allah yerine insanın belirlemesi ve bundan dolayı da insanların büyük çoğunluğunun sapıklık, câhillik, ahmaklık ve perişanlık içinde yaşamasıyla sonuçlanmasıdır.

Bir yazıda evrensel ve ideâl değerleri ancak Allah’ın ve dînin belirleyebileceğinden bahsedilirken şöyle denir:

“İslâm’ın Tanrı’sının bu anlamda el-Kayyum (değerlere kaynaklık eden) olduğu ve gönderdiği dîni de, ed-dînü’l/kayyim (değer üreten, kendi değerleriyle ayakta duracak yeterlikte olan) olarak tanımladığı unutulmamalıdır. Dinden ve değerlerden bağımsız bir yönelim medeniyet kuramaz; aksine vâr olanları yok eder ve insanlığa şiddet ve hüsran getirir. Medeniyet-yıkıcı olarak etiketlenen Moğol ve Germen (Barbar) istilâları bunun örnekleridir”.

Evrensel değerler ancak din/vahiy-merkezli olarak belirlenebilir. Bu belirleme de ancak, dîn tüm alanlara hâkim olduğunda ve vahiy-merkezli olarak hayâtın her alanında uygulanmasıyla gerçekleşir. Bu gerçekleşme ancak İslâm medeniyetinde olabilir ki medeniyet zâten sâdece İslâm’da olur. Çünkü medeniyet “dîni olan” demektir. İslâm-dışı olan beşerî din ve düşünceler ise ancak “uygarlık” denen şeyi ortaya koyabilirler ki uygarlık dinden kopuk olduğu için, bâzı pırıltılar ortaya koysa da bunu sürdüremez ve genelleştiremez. Allah’ı ve dîni işe karıştırmayanlar medeniyet kurabileceklerini sansalar da, sonuçta barbarlıktan başkasını ortaya koyamazlar. Bu barbarlık “profesyonel bir barbarlık” olur. Zîrâ insan ancak vahiy-merkezli olduğunda Allah’ın belirlediği evrensel ve ideâl değerler potansiyel medeniyeti ete-kemiğe büründürebilir. Bunun başka bir yolu yoktur. O-hâlde “medeniyet yâni din varsa evrensel ve ideâl değerler de vardır, medeniyet yoksa ortalıkta değer denebilecek hiç-bir şey yoktur” sonucu ortaya çıkar.

İnsanın Allah’ı ve dîni işe karıştırmadan kendi beşerî dinamikleriyle bir medeniyet kurabilmesi ve evrensel ve ideâl değerler ortaya koyabilmesi mümkün değildir. Evrensel ve ideâl değerler bu nedenle Hak ve vahiy-merkezli olmak zorundadır. Zîrâ evrensel ve ideâl değerleri ancak Allah belirleyebilir. İnsanlar ise evrensel ve ideâl değerler belirlemekle değil, Allah’ın belirlediği evrensel ve ideâl değerlere göre yaşamakla mükellef ve sorumludurlar. Dünyâ’da da âhriette de iyiliğe ermenin başka da bir yoklu yoktur.

Evrensel değerleri ancak evreni yaratan Allah belirler, insan ise, bu değerleri uygun şekilde yaşayarak hakkıyla kulluk etmekle mükelleftir ki zâten insan ancak böyle olursa hem Dünyâ’da hem de âhirette iyiliğe erebilir. Aksi-hâlde Dünyâ’da rezil olacağı gibi âhirette de acı azapla karşılaşır da pişmân olanlardan olur.

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.