SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 2 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Muhammed CELİL
 
 
 
Makale Tarihi :  1.10.2024
Islahatçı Fesadçılar!

“Onlara, “Yeryüzünde fesad çıkarmayın!” denildiğinde, “Biz sadece ıslah edicileriz!” derler.” (Bakara 11)

Fesad: “bir şeyin önce düzgün, düzenli ve yararlı iken sonradan bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması” anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’de çeşitli fiil kalıpları ile isim şeklinde elli yerde geçen fesad kavramının “istikrarın bozulması ve istikametten sapma” olarak özetlenebilecek manaları muhtelif ayetlerde geçmektedir. (TDV Ansiklopedisi)
 
Fesad denildiğinde anlaşılması gereken şey fabrika ayarları fıtri olanın orjinalitesini kaybetmesidir. Herhangi bir şeyin orijinal halinin bozulmasına “fesat” denilmekte. Fasit daire, yozlaşma/dejenere olma gibi düşünebiliriz. Bir şeyin orijinal hali vardır. Olması gereken halden sapması veya saptırılmasıdır. İletişimdeki bozukluğa eşdeğer olarak da düşünebiliriz. Daha net anlaşılması açısında; meyvenin veya sebzenin orijinal halini kaybedip bozulma haline gelmesi onun fesad/ifsat olduğunun göstergesidir. Bunu hayatın her alanına yayabiliriz; bireyden-topluma, itikatten-ibadete, hukuktan-akitleşmeye, karadan-denize, zerreden-kürreye bütün bir evrenin orijinal yasalarının ayarlarıyla oynamak o kurallara uymamak fesadın meydana gelmesine sebebiyet verir.
 
İnsanların kendi elleriyle yaptıklarından dolayı, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır. (Rum 41)
 
Kara ve denizden maksat, bütün bir evren karasıyla, deniziyle anlaşılmalıdır. Böylelikle insanın yapıp ettikleri faaliyetlerin bozucu ve kokuşturucu rolünün büyüklüğü dile getirilmektedir. Çünkü insan dışındaki varlıklar iradesiz varlıklardır, kendilerine belirlenen yasaların/sünnetullahın (Kamer 49) dışına çıkamayışları faaliyetlerini de kısıtlamakta, dolaysıyla onlardan böylesi bir boz(ul)mayı beklemekte doğru değildir. (Allahu Teala yarattığı ilk günde yarattıklarının tamamına bu yasayı koymuş ve bu yasalar hala devam etmektedir.) Bu ayet insanın bozma/ifsat etme konusunda ne kadar cüretkar ve büyük bir rol üstlendiğini de dikkatleri çekmektedir. İnsanın elinin erdiği gücünün yettiği her yerde fesad meydana gelmektedir. Evrenimizi tehdit eden “küresel ısınma/ekolojik denge” denilen hadisede “insanın kendi elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına gelmiştir.” Bundan dolayı, birçok bitki ve hayvan türünün yok olmasına, insanlarda birden çok hastalığa sebebiyet vermesine vesile olduğunu; kuraklık, seller, yangınlar ve doğal afetleri meydana getirdiğini, endüstride fabrikaların kimyasal atıklarının ve tarımda kullanılan zehirli ilaçlarla toprağın ve suların zehirlenmesine, suda yaşayan ve suya ihtiyaç duyan canlıların da bundan müteşekkil bir şekilde etkilenmesiyle nesillerinin yok olmasıyla dünyayı tam bir “fesada” veren olgunun içerisindeyiz. Ve bunu kendi ellerimizle kendi kendimize yapıyoruz. “İnsan gerçekten çok zalim ve cahil”
 
O kadar zalim ve cahil ki, kendi neslini bile ifsat etmek için elinden geleni ardına koymamaktadır; Savaşlar çıkarması, kıtlık ve yoksulluğun temelinde “az bir azınlığın” refahı, açgözlülüğü, hırsı, lüks yaşamı ve emperyal mantalitesi sebep olmaktadır. Bundan kurtulmak ve olması gereken düzeni sağlamak için, fertten topluma insanın fabrika ayarlarına/fıtratına dönüp uygun davranmaya başlamasıyla düzen ve dengenin gerçekleşmesi mümkün olacaktır. Fesad da bu düzen ve dengenin bozulması veya olması gerekenin gerekenin yörüngesinden çıkmasıyla ifade edile bilinir. Yüce Allah’ın sürekli elçiler göndermesi, mecrasından çıkan insana var oluş gayesini hatırlatmak ve tekrardan mecrasına/sıratı mustakime dönmesini sağlamak içindir. Elçiler toplumları ıslah etmeye/Allah’ın kullarına gönderdiği hayat şeklini hakim kılmak için çalışmışlardır. Elçilere karşı çıkanlar kendi heva ve heveslerine göre insanları dizayn etmeye çalışanlar, “ekini ve nesli ifsat edenler” esas ıslah edicilerin kendileri olduğunu (Bakara 11) bilakis Allah elçilerini fesat çıkartmakla (Arf 127) suçladıklarını görmekteyiz. Bu bağlamda Allah’ın dini olan İslam’ın hakim olmasına karşı çıkan her kim var ise o Kur’an’a göre fesad çıkartmaktadır. Onlara göre de bunu gerçekleştirmek isteyenler fesatçıdırlar… Çünkü her iki halde de bir düzenin sağlanması vardır. Fesatçıların düzeni mi, Allah’ın düzeni mi?
 
Allah’ın kulları için uygun gördüğü yaşam şekline karşı çıkan insana tefekkür ederek, akletmesini ve kozmik alemdeki düzene, hassas dengeye bakmasını önermektedir . “Ey insan, nereye bakarsan bak, Rahmân’ın yaratışında hiçbir aksaklık, hiçbir uyumsuzluk göremezsin! Gözünü çevir de şu göz kamaştırıcı yaratılmışlara daha dikkatli bak; Rahmân’ın sonsuz ilim ve kudretini gözler önüne seren şu mükemmel sistemde herhangi bir eksiklik, bir çatlak görebiliyor musun?” (Mülk 3) Ve bu ahenkteki tevhidi görmüyor musun? “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı yer ve gök kesinlikle fesada uğrardı” (Enbiyâ 21/22)
 
“Fesad ve ifsad kavramları içtimaî, siyasî, hukukî ve dolayısıyla dinî düzenle ilgili bir konumda kullanıldığında yine belli bir düzen veya dengenin bozuluşunu ifade eder. Hz. Süleyman’ın güçlü hükümdarlığı karşısında Sebe melikesinin endişeye kapılarak ülkesinin Süleyman tarafından istilâ edilmesi durumunda içtimaî ve siyasî düzenin altüst olacağını düşünmesi (en-Neml 27/34), aynı şekilde Firavun yönetiminin Hz. Mûsâ ve kavmini yerleşik dinî anlayış ve ona dayalı düzene karşı bir tehdit sayması ve onları potansiyel bozguncu olarak nitelemesi (el-A‘râf 7/127), bizzat Firavun’un aynı endişeden dolayı Hz. Mûsâ’yı öldürmeyi tasarlaması (el-Mü’min 40/26) fesad ve ifsad terimleriyle ifade edilmektedir. İhtiyaçlarını karşılayıp Mısır’dan dönmek üzere yola çıkan Hz. Yûsuf’un kardeşleri hırsızlıkla itham edilince kendilerini şu şekilde savunmuşlardı: “…Allah’a yemin olsun ki bizim bu ülkede fesat çıkarmak için gelmediğimizi sizler de biliyorsunuz; biz hırsız değiliz” (Yûsuf 12/73). Burada fesat çıkarmak “yerleşik hukukî ve ahlâkî kaideleri ihlâl etmek” anlamında kullanılmıştır. Şu halde fesad ve ifsad, özellikle Sebe melikesi ve Firavun örneğinde görüldüğü gibi yalnızca ilâhî iradeye uygun olan düzen, denge ve kuralların bozuluşunu değil genel olarak yerleşik düzeni bozucu bir tehdit unsurunu veya teşebbüsü ifade eden bir terimdir.” (TDV Ansiklopedisi)
 
İnsan var olduğu sürece fesatçılar hep olacaktır. Çünkü insan daha ilk yaratıldığı anda “Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Melekler de: “Sen orada fesad/ bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin! Oysa biz senin yüceliğinden övgü ile söz etmekte (seni hamd ile tesbih etmekte) ve senin bütün eksikliklerden uzak, ulu sıfatların sahibi olduğunu dile getirmekteyiz” demişlerdi. Allah da,”ben sizin bilmediklerinizi bilirim” demişti.” (Bakara 30) bu onun belleğinde var olan bir olgudur. “Sonra ona fücurunu ve takvasını ilham etti.” (Şems 8) Bu yapısıyla insan hangi yönünü besler ise o yönü neşvünema bulur. Fucuru besleyen fesad olup çürüyecek, takvayı besleyen de “salah” olup ıslah edecektir.
 
Birey ve toplumun fesada uğramasının bazı örneklerini Kur’an bizlere bazen geçmiş kavimler üzerinden bazen de tikel olarak anlatır; “Senden ayrılınca, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ürünü ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara 204)
 
“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın! İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin! Yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın!” (Hud 85)
 
“Yüz çevirirseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız?” (Muhammed 22)
 
“Yetimin malına, erginlik çağına erişmesinden önce onu en güzel şekilde değerlendirmek dışında yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı da adalete uygun bir şekilde tam yapın. Hiçbir cana kaldırabileceğinden fazla yük yüklemeyiz. Bir yakınınız hakkında da olsa konuştuğunuz zaman adalete uyun. Olur ki öğüt alırsınız diye (Allah) size böyle emretti.” (Enam 152)
 
“İsrailoğullarına (şöyle) yazdık: Kim bir nefsi başka bir nefse ya da yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur…” (Maide 32)
 
Kur’an’da fesad olarak sayılan eylemlerin başlıcaları; İman etmeyip insanlarında iman etmesine engel olmak, kurulu düzeni bozmak, haksız yere kan dökmek, Allah’a tuğyan/isyan etmek, günah/ fahşa ve münker işlemek, zulmetmek , yetim malı yemek, son nebi Muhammed’in resullüğünü kabul etmemek, dinin emirlerine karşı gelmek, canlıların genetiğini onamak/nesli ve ekini bozmak, fıtrata ters homoseksüellik/lezbiyenliği yaygınlaştırmak, savaş ve fitne çıkarmak, insanları sürgün etmek, hapsetmek, yalan söylemek, İslam’a karşı tuzak kurmak, resulleri yalanlamak, küfürde inat etmek… Kuran’a göre bunların tamamı fesad olarak nitelendirilmektedir.
 
Bizim esas konumuz olan, kendilerine islahatçı diyen fesadçılar, yeryüzünde fesadın tahkim etmek/onun iktidarını sağlamlaştırmak ve bunun devamı için kurumlar kurmuşlar, (NATO, UNESCO, BM, UAD vd.) kurallar oluşturmuşlar bu düzenin devam edebilmesi için insanları ve ülkeleri birbirine düşürmek için (ırk, din, mezheb ve meşrep ayrımını körükleyerek) aralarını ayırmak için de hocaları, Aristo, Firavun ve Makyevallinin öğütlerine kulak verip, taktiklerini işletmektedirler. “Doğrusu Firavun (bulunduğu) yerde büyüklenmiş ve oranın ahalisini gruplara/fırkalara ayırmıştı. Onlardan bir kitleyi zayıf düşürüyor (eziyor), onların oğullarını öldürüp kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.” (Kasas 4) “İnsanları sınıflara ayırmak, bazı ırklara ayrıcalık vererek, kendileri ülkelerin doğal kaynaklarını sömürürken, ülkeleri ve halkları yapay ayrımlarla birbirlerine düşürmeleri, havayı bulandırmaları hırsızlıklarını perdelemek içindir. Bu büyük fesatçılar, her ülkenin başına kendilerine hizmet edecek halktan biri gibi görünen (Adının Mustafa, Hüseyin, Kadirov, ırkının Arap/ Türk/Peştu/Urdu…) bende sizdenim diyen aslında mankurtlaşmış birilerini kendilerine hizmet etsin diye çeşitli entrikalarla iş başına getirilenler, onlarda tıpkı onlar gibi halklarını fırkalara ayırıp devletin rantını yiyip halkı sömürerek elit tabakayı (burjuva, sömürücü, kapitalist, bürokrat kesim, mutlu ve putlu azınlık) oluşturup, toplumu da halk tabakası, orta direk, batılı-doğulu, Türk-Kürt, zengin-fakir, irticacı-modern, şeriatçı-Laik vb. ayrımlarla insanları sınıflara yapay guruplara ayırarak bölen fesadçılar; mü’min-müşrik ayrımına bölücülük damgası vurarak sömürüye ve zulme dayanan kendi bölücülüklerini unutturmak ve perdelemek istemektedirler.
 
Yeryüzünü ifsat eden bu zalimler, “aslında biz ıslah edicileriz! Cezayir de, Tunus da, bütün bir Afrika kıtasında, Çeçenya da, Doğu Türkistan da… bunca kan döktük ama aslında biz onu oralara medeniyet götürmek için yaptık, Irak, Suriye, Afganistan, Filistin… de biz bu ‘insanımsı varlıklara’ insanlığı ve demokrasiyi hakim kılmak için bunları (bu iyiliği) yaptık” demektedirler. (İster inanın ister inanmayın.)
 
Yeryüzünün bu müstekbirlerden kurtulup tekrardan ıslaha kavuşa bilmesi için, mustazaf toplumları ezen ve sömüren müstekbirlerin hilelerinin ve sömürüldüklerinin farkına vardırılması gerekmektedir. Bu şartlar içerisinde zayıf bırakılmış mustazaf kitlelerin, kendilerini ezen zorbalara karşı mücadelesi, ancak mustazaf halkın tevhidi bilince, furkan bilincine (gerçek ve sahteyi ayırt edebilme yetisi) sahip olmalarıyla mümkün olacaktır. Bu bilinci sağlayacak olan Mü’ninlerin sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir. Bunun için de fesatçılardan daha cesur ve daha çalışkan olmak zorundayız, Allah’ın dini İslam’ı bütün bir yeryüzüne hakim oluncaya kadar mücadeleye devam etmeliyiz, bu fesadçıların fesadına müsade etmemeliyiz. Eğer biz bunu gereği üzere yapmaz isek yeryüzünde fesad devam edecektir. “Keşke sizden önceki nesillerde yeryüzünde fesatlığa karşı çıkan faziletli kimseler olmuş olsaydı. Onlardan ancak çok azını kurtuluşa erdirdik. Zulmedenler ise içinde bulundukları refaha dalıp böylece mücrim kimseler oldular.” (Hud 116) Bizler de kurtuluşa ermek istiyor isek, fazilet yolunda ölüm bizi bulana kadar “salah” olup ıslaha devam etmeliyiz… Vesselam
First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Aile âh aile (Mehir Vakfı) ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Bakara 248. ayette geçen tabut kelimesine ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilgiye Tapmak ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Gelenek Kutsal Değildir ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Vahyi Koruyanı Vahyin Sahibi Korur ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Islahatçı Fesadçılar! ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 İman İnsanlığın Garantisidir ! ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Eş Seçiminde Anne-Babaya Hürmetin Önemi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Neyi Niçin İsteriz? ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Açlık, küresel bir insanlık sorunudur..! ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.