DOMUZ ÜRETİCİSİYLE ORTAK GIDACILAR…!
İhtiyaçlar ve tüketim arasındaki ilişkiyi günümüze belirleyen en önemli unsur kuşkusuz reklâmlar. Gereksinim duymadığınız bir nesne bile, bilinçaltınızda size zaruri gelebiliyor. Aynı sektörde birçok firmanın olması, temel maddenin küçük değişikliklerle başka bir ürün gibi sunulması, insanları alışverişte gerekenden çok gerekmeyeni almayı yönlendiriyor.
Gerçi alışverişte bilinçlenmemiz, geçmiş yıllara oranla hayli iyi durumda. Şimdilerde ironik gelse de, tereyağının aşırı zararlarına karşı (?) çeşitli margarinlerle büyüyen bir nesil olarak, vaktiyle anne sütüne bile karşıydık. Suni olarak üretilen ve birçok yapay madde içeren çocuk mamaları, bebekler için yeterde artardı bile.
Ülkemizde mama satışının teşviki için, kimlere ne kadara ödeme yapıldı bilinmez ama geçmişten günümüze “bazıları” sırf bu yönlendirmelerle bile tabiri caizse köşeyi döndü.
Kul hakkı, vebal gibi çoktan demode(?) olmuş kavramları bir yana bırakırsak, çıkar için halkına ihanet eden, yeri geldiğinde ülkesine de ihanet eder.
Konunun değişmiş versiyonu, şimdilerde gıda denetimi ekseninde haberlerde sıklıkla geçiyor. Peynir gurubu, margarin, bal derken zeytinyağına bile fazla kazanç uğruna neler ekleniyormuş.
Bu tür haberleri eskiden yalnızca kolada duyardık. Noel Baba’ya bile rengini veren bu küresel içecekte, asıl rengin ve tadın oluşumunda bilmem ne böceği kullanılıyormuş diye. Mailler atardık birbirimize, tiksinerek ve ıyyy sesleri eşliğinde bol fotoğraflı haberi okurduk.
Kola üreticilerinin yıllık kazanç bütçesinden belirli bir yüzdesini İsrail’e göndermesinden çok, içerisinde böcek kullandığı için içmeyenlere şaşırırdık. Çünkü açıkçası bu tür zihniyeti anlamak güç. Kimileri için Kola’cıların desteklediği İsrail’in, Filistin’de kundaktaki bebekleri öldürmesi normal ama içeriğinde böcek kullanması çok kötü.
Ne denilebilir ki insanoğlu bu, anlaşılması en zor canlı türü.
İşin birde işletmeler için ticari boyutu var tabi. Verilen dolaplar, şemsiyeler, bilmem ne eşantiyonları, halk sağlığı ve Müslüman olmanın hassasiyetinden daha önemli(?).
Gerçi gıda da son zamanlarda ortaya çıkan durumlardan sonra, böcek suyu içmek oldukça hafif kalıyor. Bakanlığının bal çıkışıyla başlayan açıklamalarda, birçok ürün vesilesiyle, kimyasaldan hayvansal artıklara kadar neler yediğimizi öğrendik.
Şimdilik konuyla ilgili ne Bakanlıktan neden basından pek ses çıkmasa da bence en tehlikeli olanı, ürünlere domuz etinin karıştırılması ihtimali.
Hani şu Anadolu’da adı dahi söylenmeyen, muzur ya da hınzır adıyla anılan, dinimizce yenmesi haram kılınan, pembe hayvancık. Kimileri için domuz etinin ürünlere karıştırılma ihtimali, şehir efsaneleri olarak görülse de küçük bir araştırma yapıldığında gerçeklerin hiçte o denli basit olmadığı görülüyor.
Mevzuuyla ilgili olarak, Reşit Haylamaz, “Türkiye’de Domuz Gerçeği” ismi ile bir kitap hazırlamıştı ve gerçekleri çarpıcı bir şekilde dile getirmişti. Bazı sesler getirse de kitap, vampir serileri ya da artık içeriği için kalite sözcüğünü kullanamayacağım aşk romanları kadar bile ilgi görmedi.
İşin aslı, okurun konuya olan talebi, ne denli bilinçli tüketici olduğumuzu da (!) gözler önüne seriyor. Kitap yalnızca bırakın içeriğini, tek bir satırı için bile okunmalı. Haylamaz, eserinde, önemli bir çoğunluğun bilmeden yediği domuz eti miktarının küçük bir domuz ebatlarını bulduğunu iddia ediyor ve "Bu geç gelen bir tartışma. Daha 1987'li yıllarda domuz sayısı 70 milyondu ve bu hayvanlar salam, sucuk veya et olarak soframıza geliyordu” diyor. Ayrıca, TÜBİTAK başta olmak üzere kimi kurumlarca yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de dana üretimin nerdeyse yarısı kadar domuz üretimi vardı.
Büyük bir çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede bu denli üretim akla başka “ domuzlukları” getiriyor.
Kocaeli Veteriner Hekimler Odası Başkanı Orhan Altuntaş’da değerlendirmesinde “Türkiye’de kırmızı et tüketiminde ciddi olmayan bir artış olmasına rağmen, son 10 yıl içinde kesilen kırmızı et miktarı düştü.Peki, aradaki bu açık nereden ve nasıl kapatılıyor?.Elbette domuz eti ve başka hayvan etlerinden” demişti.
Birkaç yıl geriye gidersek, ülkemizde 80’nin üzerinde domuz çiftliği faaliyet göstermekteydi. Bu çiftliklerde yılda 1 milyonun üzerinde domuz, kesimhanelere gidiyordu. Ülkemizde bu kadar çok talep olmayacağına göre, bu etler nereye gitmekteydi?.
Sorunun cevabı olarak, ister istemez akla ilk gelen, sakatatlar ve tavuk gibi hayvan artıklarıyla dahi maliyetin karşılanmayacağı uygun etler. Onları görünce de ister istemez aradaki bağı kuruveriyorsunuz. Ayrıca, yağı, derisi ve kılı da kullanılan domuzların kemiklerinden havyan yemi de yapılıyor.
Birde marketten ya da kasaptan aldığınız kimi etin üzerindeki “D.Eti” etiketi yazısının tahmin edildiği gibi “dana” değil de “domuz” olduğunu Tarım Bakanlığı bizzat açıkladı.
Adı domuz üretim çiftlikleriyle gündeme gelen, P…..z, Ş…e ve N…t firmaları başta olmak üzere gıdaya yönelik satış yapan firmaların güvenilirliği bugün bile tartışma konusu.
Bu isimlerden başka hangi, BÜYÜK firmaların domuz üretimine karıştığını öğrendiğinizde şaşıracaksınız.
Bugünse durum biraz daha iyi. İzmir’de çiğ köftede bulunan domuz eti izlerinden sonra, üretim çiftliklerinin neredeyse tamamına yakını kapatıldı.
Gerçi bu gibi uygulamalar bizi Avrupa Birliğinde “rezil” edecek unsur olarak görenler olsa da, karar desteklenmeli ve hatta kapsamlaştırılmalı.
Birde merdiven altı üretimlerden ve dağda avlanan yaban domuzlarının el altından dağıtımı mevzusu var tabii.
Üretim çiftlikleri ne kadar yasaklanırsa yasaklansın, ciddi bir denetim gelmediği ve firmalar üzerindeki yaptırım arttırılmadığı müddetçe, kırmızı ete, domuz karıştırılma ihtimali her zaman devam edecek.
Bu nedenle, halkın sağlığıyla oynayan firmaların ifşa edilmesi, arttırılması gereken bir çalışma. Eski Tarım Bakanı olan ve Türkiye’de en çok ziraat mühendisi alımını, bakanlığı döneminde gerçekleştirerek, tarımsal kalkınmada çığır açan Sami Güçlü zamanında, firmaların duyurulması çalışmaları başlamıştı.
Umut ediyoruz, o günlerden bu zamana açıkçası çokta hızlı ilerlemeyen bu uygulama, dev şirketlerin her türlü engellemelerine rağmen devam eder.
Konuyla ilgili son olarak söyleyebiliriz ki, kırmızı et ürünleri başta olmak üzere gıda da denetimler arttıkça, siyaset dünyasında büyük karışıklıklar olacak. İnsan sağlığıyla oynayanların arkasında ne kadar derin güçlerin olduğu bu vesileyle umut ediyorum ortaya çıksın.
Selam ve dua ile |