SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar OSMAN COŞKUN
 
 
 
Makale Tarihi :  30.07.2020
İmanınıza Şahit Tuttuğunuz Allah?ı Amelinize de Tutsanız Ya!
İslam dininin en önemli ve korunmuş tek kaynağı olan yüce Kuran’ın açık, anlaşılır ve net bir şekilde ortaya koymasına rağmen o kitabın ne demek istediğini pek de ciddiye almayan kitabın mensupları ne yazık ki iman ile ameli birbirlerinden ayrı ve farklı anlayıp algılayarak kıyamete kadar sürecek bir tartışmanın da fitilini ateşlemiş oldular. Öyle ki bu tartışmalar günümüzde de hararetle devam etmektedir.
 
Peki! Böyle bir konunun sürekli tartışılıp gündemde tutulması kimin veya kimlerin işine yaramaktadır? Sorunun cevabı ayan beyan ortadadır. Elbette ki İslam’ın düşmanlarının.
 
İman ve amelin bir birinden ayrılmasıyla dinin uygulanması gereken siyasi, hukuki, ticari ve diğer konuları hayatın dışına atılarak bu gün din ayrı devlet işleri ayrı anlayışına dayanan seküler, demokratik ve laik anlayışların Müslüman coğrafyada kök salıp kabul görmesine sebep olmuştur. Lütfen ne alaka demeyin zira böylelikle din bireyselleştirerek dindar ve mütedeyyin insanlar yetiştirilmiş! Ancak dinin kuralları sosyal hayattan çıkartılarak kendisi başka devleti başka insan tipleri ortaya çıkmıştır. Namazlarını kılan, oruçlarını tutan hatta nafileleri bile hiç aksatmadan yerine getiren bu insanların bu yaptıkları ibadetleri onların ne siyasetlerine, ticaretine, hukukuna nede herhangi bir bankadan kredi çekip yoluna devam etmesine asla mani olmuyor.
 
Çünkü iman ayrı amel ayrı anlayışı onun vazgeçilmez akidesi haline gelmişti. Yine o ne mahsuru var canım ibadet ayrı kabahat ayrı deme densizliğine bile götürmüştü. Oysa kıldığımız namazlar hayatımıza müdahil olmalı değil mi? Olması gerektiğiyle ilgili bir ayet paylaşmanın sanırım zamanı gelmiştir. “Şayet mümin olursanız Allah’ın bıraktığı kar sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin koruyucunuz değilim. Onlar da: “ Ey Şuayb, dediler, atalarımızın kulluk ettiğini terk etmemizi ya da mallarımız üzerinde istediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin kıldığın namazın mı yoksa güvenip dayandığın Allah’ın mı emrediyor? Hâlbuki sen akıllı ve uslu bir adamsın” (Hud- 86-87)
 
Kendisine güvenip dayanarak onun adına kıldığımız namazın sadece bir takım fiziki ritüelleri yerine getirmekten ibaret olmadığını aynı zamanda hayatımızı yönetip yönlendirmesi gereken bir ibadet olduğunu da bu ayetten öğrenmiş oluyoruz.
 
Kıymetli kardeşlerim bu yazının yazılma amacı geçmişte bu ümmete boşuna zaman kaybettirip birçok ihtilafa konu olan bir mevzuyu tekrar gündeme getirip tartışmak değildir. Tek amaç ne kendisine, İslam’ı tercih etmede nede sosyal hayatın şekillenmesinde müracaat edilmeyen yüce Kuran’ın ne dediğinin sizler ile paylaşılacak olmasıdır.
 
Bunu yapar iken ne önceden edindiğimiz birikimlerimiz ne mezhebimiz ne de meşrebimiz belirleyici olmayacaktır söz sadece Kuran’ın olacaktır. İman amel tartışması İslam’ın ve Kuran’ın yaşanılan hayattan koparılmasına ve ütopik bir hale gelmesine neden olmuştur. Oysa Kuran’ın ayetleri çok net olarak imansız bir amelin veya amelsiz bir imanın hiçbir şekilde mümkün olamayacağını gayet açık bir şekilde muhataplarına anlatmıştır. Ona göre iman güneş ise onun ısı ve ışığı ameldir. Yine beden amel ise can, ruh ve gölgesi onun imanıdır. Veya beden iman ise gölgesi onun amelidir. Bunlardan birisi olmadan diğerinin olması nasıl mümkün değil ise iman ile amel de böyledir. Bu tür tartışmaların ne zaman ve kimler tarafından başlatıldığı da bu yazının konusu olmayacak. Amaç bu anlayışın Müslüman coğrafyada rağbet görmesiyle İslam’ın ve Müslümanların ne hale gelip neler kaybetmesiyle ilgilidir.
 
Evet, bu tür anlayışlar bir ümmeti bir daha bir araya gelmemek üzere darmadağın etmiştir.  Herkes kafasına göre bir iman amel ve Müslüman tarifi yaparak fertler adedince Müslüman tipler ortaya çıkmıştır. Bu tür anlayışlar rağbet görür iken Kuran ayetlerine bağlı kalarak İslam’ı yaşamaya çalışan iman ve amelini Kuran merkezli yaşayanlar ise tu kaka edilmişlerdir.
 
Kendisinde Kuran’ın indirildiğine iman ettiğimiz ramazan ayında bu kitabı bir kez daha okudum ve şunu gördüm ki: İman kelimesinin geçmiş olduğu bütün ayetlerde imandan sonra neye veya nelere iman edilmesi ayrıca Salih amelden bahsetmiş olması bizler tarafından dile getirilen iman amel ilişkisinin doğru anlaşıldığını destekler mahiyettedir. Şimdi konumuzla ilgili birkaç ayet meali vererek yazımıza devam edelim. Önce birçok Müslüman tarafından ezbere bilinip ancak manasının düşünülmediği şu sureden başlayalım:
 
“Akıp giden zamana, Asra yemin olsun ki! İnsan gerçekten zarar ve ziyandadır. Ancak Allah’a inanıp güvenenler iyi ve güzel iş yapanlar, birbirilerine hakkı ve hak yolunda sabır ve sebatı tavsiye edenler müstesna.” (Asr-1-2-3) ikinci ayetimiz: “ İman edip, imanının gereği olan doğruları yapanlara gelince; işte bunlar cennet halkıdır ve orada sürekli kalıcıdırlar.”( Bakara-82)
 
Başka bir ayette ise: “İman edip imana yaraşan güzel işler yapanları, tabanından ırmakların çağladığı, içerisinde sonsuza dek kalacakları cennetlere koyacağız. Orada, tertemiz eşler vardır. Onları, orada onları büyük bir konfor içinde yaşatacağız.” ( Nisa- 57)
 
Son olarak sizler ile bir ayet daha paylaşmak istiyorum:  Allah iman edip imanına yaraşır güzel işler yapanlara hem bir bağışlama hem de büyük bir ödül olduğunu vaat etmiştir.” ( Maide-9) Ayrıca dileyen ve isteyen kardeşlerim şu ayet meallerine de bakabilirler. ( Bakara-82. Nisa-122-173. Ankebut-58. Rum- 15-45.  Secde-19) Daha fazla ayet meali vermek mümkün iken biz bu kadarıyla yetinmeyi gerekli görüyoruz. Bütün açık ve netliğine rağmen bu iki önemli kuran kavramını bir birinden ve ayrı ayrı düşünüp anlamaya çalışmak herhalde İslam ve onun kabul edenlerinden daha çok İslam’ın ve Müslümanların düşmanlarının işine yaramıştır.
 
Şöyle ki!
 
Bu tür tartışmalar sadece bu konu ile sınırlı kalmamış yine Kuran’da yer almayan kader ki bundan kastım alın yazısı veya her şey de kendini değil Allah’ı suçlama zihniyeti, Kuran halikımdır, yoksa mahlûkumdur, İnsan kendi fiillerini kendisi mi yaratır yoksa Allah ‘mı? Yaratır gibi Allah’ın bizleri doğrudan hesaba çekmeyeceği ne kadar konu var ise gündemin birinci sırasına oturmuş ve Müslüman coğrafya bu gereksiz hatta lüzumsuz tartışmalarla enerjisini ve zamanını boşuna harcamıştır.
 
Ürettiği hiçbir şey yok iken babadan kalan mirası hak hukuk gözetmeden yiyen hayırsız evlat misali durumuna düşmüştür. Belirli bir müddet sonra sıfırı da tüketmiştir. Onlar kendi içlerine kapanıp bu gereksiz hatta lüzumsuz konuları tartışır iken batı ve batılın temsilcileri kilise dininin ve papazların dikta ettiği baskıcı ayrıca insan fıtratına aykırı olan uydurulmuş dini terk ederek pozitivizmin kollarına kendilerini bıraktılar. Artık din ve dini olan her şeyi terk ederek tek bir gerçek vardır oda bilimdir diyerek o gündür bu gündür yollarına devam etmektedirler.
 
Batı ve batılın temsilcileri kilise dinini terk ederek bu günkü konumlarını yakalamış oldular. Batı kilisenin dinini terk etti ilerledi bizler ise Allah’ın dinini terk ederek geriledik. Bundan dolayı batı gerek siyasi, gerek ilmi gerek ise ekonomik ve teknolojik alanda rakiplerine büyük fark attılar. Yönetim biçimleri olan demokrasi ve laikliği halkı Müslüman coğrafyaya dayatıp kabul ettirdiler. Artık maymun bir kez gözünü açmıştı bir daha onu durdurmak mümkün değil idi.
 
Batıda bunlar olur iken Müslüman coğrafya içine kapanmış iktidar, saltanat uğruna bir birlerinin kanlarını döküyorlar ve her türlü gelişmelere kapalı üretmeyen çalışmayan ve başkalarının yardımı olmadan varlığını devam ettiremeyen topluluklar haline gelmişlerdir. Tıpkı günümüz toplumları gibi. Her alanda bitmiş ve tükenmişliği yaşayan Müslüman coğrafya batı ve batıla karşı teslim bayrağını çekerek adeta onların kucağına düşmüştü. Özellikle teknolojik anlamda üstünlüğü ele geçiren İslam düşmanları sadece bunla da yetinmeyip kültürünü de hiç aksatmadan doğu toplumuna enjekte etti. Ve önce onların dini anlayışlarını sonrada aile yapılarını bozu verdi.
 
Her alanda batıya muhtaç olan doğu toplumu güya batının fennini yani teknolojisini alacaktı ama hiç de öyle olmadı. Yönetim şekillerinden tutun ki siyasi, hukuki, cezai, ekonomik alanda hatta giyim tarzından tutunda yemek yeme şekline kadar her şeyini körü körüne taklit ederek bu günlere geldi!  Kendi köklerinden koparılan Müslüman coğrafya sarp ve cavlak bir kayanın üzerindeki toprak misali hafif bir yağmurla yok olan toprak gibi hayattan koparılıp çürümeye terk edildi. Bu toplumlara ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler.
 
Her alanda kendilerine göbek bağı ile bağladıkları bu toplumları öncelikle bünyelerinde barındırdıkları ve İslam’ı ve Müslümanlığı çağrıştıracak ne var ise onların tamamını önce gönüllerinden sonrada hayatlarından çıkarıp atmalarını şart koşmuşlardır. Bir zamanlar dünyaya nizam at veren bu toplumlar daha sonra düşmanlarının Marşal yardımları olmadan hayatlarını sürdüremez hale geldiler.
 
Öyle ki,
 
Okunan Arapça ezana bile tahammülsüzlük göstererek Türkçe okuttular. Neydi İslam’a ve Müslümanlara karşı böyle nefret etmeleri? Cevabı şu: Artık yeni yönetimler doğu olan kıblelerini batıya çevirmişlerdi. Tepeden tırnağa batılı olup çıkmışlardı! Düşmanları tarafından kendilerine sunulan altın kâsedeki zehri sindire sindire içmeye başlamışlardı. Kuran ve İslam’ı andıran ve çağrıştıran ne var ise sembolleri dahi olsa hayatlarından söküp attılar ne yazık ki bu halleriyle de Müslüman! Kalabileceklerine inandılar.
 
İmanın ayrı amelin ayrı ayrı şeyler olduğu fikri Müslüman coğrafyada kabul gördükçe bununla birlikte din işleri ayrı devlet işleri ayrı anlayışı kök salmaya başladı. Efendim bende Müslümanım bir takım ibadetlerimi de yaparım ancak dinin ne devletimin yönetim şekline, ticaretime, siyasetime, giyim tarzıma, ne yiyip, ne içeceğime ben karar veririm dini siyasete alet etmeyin buradan kastım demokratik siyaset değil İslam’ın kendi siyasetini kast ettiğim unutulmamalıdır. Diyen ve kafasına göre takılan yarı dindar tipler ortaya çıktı. Bu durum insan âdetince Müslüman! Algısının oluşmasına neden oldu. Kuran’a göre değil sana bana göre din ve dindarlar türedi.
 
Kuran bu tür anlayışların tamamını reddederek tek doğrunun kendi bünyesinde olduğunu sana ve bana göre bir din algısının olamayacağını dini sadece Allah’a has kılarak ancak Allah’ı razı edeceklerini şu ayetiyle net olarak belirtmektedir. “Bu kitap, her şeye gücü yeten ve verdiği her karar mutlak doğru olan Allah tarafından indirilmiştir. Biz, bu kitabı Kuran’ı sana hak ve gerçek bir amaç için indirdik. Öyleyse, dini ona has kılarak Allah’a kulluk et. İyi bilin ki saf arı duru katışıksız din Allah’a aittir. Onun peşi sıra bir takım otoriteler edinenler: “ Biz onlara, başka bir maksatla değil sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz derler. Allah onların aralarında tartıştıkları konularda hükmünü verecektir. Zira Allah hiçbir yalancı ve inkâr eden kâfiri amacına ulaştırmaz.”(Zümer- 1-2- ve 3. Ayetler)
 
Dini Allah’tan başkasına özgü ve has kıldığınız makam ve otorite kim olursa olsun hiç fark etmez beşer kaynaklı bütün anlayışlar buna dâhildir bunların şeyhiniz, şıhınız, ağabeyiniz, mezhebiniz gerek ise demokrasi ve laiklik olsun fark etmez yanlıştır ve Kuran dışıdır. Gönüllerinde İslam ve kuran olduğunu iddia edenlerin bu söyledikleri hayatlarında yok ise söylenen söz beyhudedir ve anlamsızdır. Buradan kastımızın bireysel dindarlık olmayıp sosyal ve toplumsal bir dini kast ettiğimiz asla unutulmamalıdır.
 
Zira Kuran Al-i imran suresinin yüz dördüncü ayetinde: “Sizden, iyi ve güzeli emredip, kötü ve çirkin olandan uzaklaştıran bir toplum oluşsun. İşte kurtuluşa erecekler bunlardır.” Buyurarak İslam’ın ve Kuran’ın hükümlerinin sadece ibadet boyutunu değil sosyal hayatı da yönetip yönlendirmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bizlere düşen o emirlere uyarak Allah’ın razı olduğu toplumları oluşturmak olmalıdır. Yoksa iman amel den mi değil midir tartışmasıyla zaman kaybederek bir birimizi hırpalamak olmamalıdır. Çünkü boşa harcayacak bir saniyemiz bile yok ölümün bizleri ne zaman yakalayacağını bilmiyoruz.
 
Başka bir yazıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olun.
 
 
First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.