SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 2 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Haydar ÖZTÜRK
 
 
 
Makale Tarihi :  2.01.2025
Maun Suresinin İncelenmesi

Bu incelemede musallin kelimesi ile kimler kastedilmektedir onu tespite çalışacağız.

Mâûn Suresi genel olarak Mekkî surelerin özelliğini taşımaktadır.

“Dini (: hesap gününü) yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakan; Yoksulu doyurmayı da teşvik etmeyendir. (Böyle) salât edenlerin (:çıkarları için yardım edenlerin) vay haline. Onlar, salâtlarında yanılmaktadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar(en ufak) bir yardımı dahi engellemektedirler.” (Mâûn 107/1-7)

Mâûn Suresi’nin nerede nazil olduğuna dair müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Birinci görüşe göre sure tamamıyla Mekkîdir. İkinci görüşe göre surenin tamamı Medenîdir. Üçüncü görüş ise ilk üç ayetin Mekkî son dört ayetin Medenî olduğu şeklindedir (Maturidî).

Sure dini (:hesap gününü) yalanlayan bir kimseye işaret ile başlar. Devamında yetimin ve yoksulun hakkının yenmesinden bahseder. Daha sonra salat edenlerin (çıkarları için yardım edenlerin), gösteriş meraklısı olanlar ve insanların günlük olarak ihtiyaç hissedebilecekleri şeyleri onlardan esirgeyenler şiddetle eleştirilir ve tehdit edilir.

Mâûn kelimesi günlük olarak ihtiyaç hissedilen araç ve gereçlerdir (ibn Acîbe).[1] İnsanların istediklerinde âdeten verdikleri malzemelerdir (Zuhaylî).[2] Surenin dördüncü ayetinde salât kelimesinden türetilmiş “musallîn” kelimesi geçmektedir. Yine beşinci ayette “salât” formunun zamire izafesi ile geçmektedir.

Mâûn Suresi’nin dördüncü ve beşinci ayetlerindeki “salât” kökenli kelimelerin birçok Kur’an mealinde “namaz” merkezli tercüme edildiğini görmekteyiz.[3] Surenin nerede indiğini belirlemek surede geçen salât kavramına verilen anlamı da etkileyecektir. Çünkü Mekke ve Medine dönemlerinin kendine has özellikleri vardır. Her iki dönemde muhatap kitle farklıdır. Mekkî ayetlerde kullanılan bazı kelimeler Medenî ayetlerde geçmemektedir “sahûn” gibi. Lafız aynı olmakla birlikte her iki dönemde farklı anlamda kullanılan kelimeler de vardır. Mesela: “ed-Din” kelimesinin hesap ve ceza anlamına geldiği belirtilir.[4] “Ed-din” kelimesi Mekkî ayetlerde ahiret/ hesap anlamında kullanılırken Medenî ayetlerde böyle bir anlama rastlamıyoruz.

Değerlendirmemizi surenin tamamının Mekkî olduğundan hareketle yapacağız. İlk üç ayeti takip eden dördüncü ayetin fa’yi sebebiyye olması surenin iki parça halinde değil de bir defada indiği göstermektedir.

Mâûn Suresi’nde geçen salât kavramı surenin odak kelimesidir. Odak kelimenin anlam alanına giren diğer kelimelerin Kur’an’da nasıl kullanıldığına bakmamız bize “musallin” kelimesinin hangi anlamda kullanıldığı konusunda yardımcı olacaktır.

“Ed-din” Kelimesinin İncelenmesi

Surenin birinci ayetinde geçen “ed-din” kelimesi Kur’an’ın birçok yerinde geçmektedir. Geçtiği ayetlerin bağlamında farklı anlamlara gelmektedir. Ancak kelimenin diğer ayetlerdeki kullanımları ile ilgili dikkat çeken bir husus vardır. Hesap günü anlamında kullanılan “din” kelimesinin geçtiği tüm ayetler Mekkîdir.[5] Kur’an Mekke’de öncelikle tevhit akidesini yerleştirmeyi hedeflemiştir. Bu yüzden olsa gerek Mekke’de “din günü” anlamında kullanılmıştır. Kavramın Medenî ayetlerde aynı anlamda kullanılmaması bize ilahî hitabın Mekke ve Medine diye iki ayrı semantik alanının varlığını hissettirmektedir. Böylece Mâûn Suresi’nin ve Mekkî surelerin “ed-din” kavramına yükledikleri anlam açısından uyum içindedir. Mâûn Suresi’nin kendi içinde bir bütün olduğunu ve yukarıdaki kavrama yüklenen anlamı dikkate aldığımız zaman muhatap kitlenin Mekke’deki müşrikler olduğu açıktır.

“Yedu’u”  Fiilinin İncelenmesi

Surenin ikinci ayetinde geçen “yedu’u”  fiili; kovmak, aşağılamak anlamına gelmektedir. Mâûn Suresi’nde geçen “yedu’u”  kelimesinin türevlerinin Kur’an’da hangi bağlamda geçtiğini araştırdığımızda ortaya çıkan şudur: Kelime Tûr Suresi’nin 13. ayetinde ikincisi te’kit amaçlı olmak üzere iki defa geçmektedir.

“O gün, yalanlayanların vay haline! Onlar boş şeylere dalıp oyalanıyorlar. O gün itile kakıla cehennem ateşine atılırlar. Yalanlamakta olduğunuz ateş budur! Bu da mı sihir? Yoksa siz mi görmüyorsunuz? Yaslanın oraya! İster sabredin ister sabretmeyin, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz.” (Tûr 52/11-16).

Tûr Suresi Mekkî bir suredir.[6] Yukarıda bağlamı ile birlikte alıntı yaptığımız ayette fiilin nesnesi 11. ayette geçen inkârcı kimselerdir. Oysa Mâûn Suresi’nde inkârcılar aynı fiilin faili (öznesi) durumundadırlar. Her iki sure de Mekkî olmasına rağmen Tûr Suresi zaman olarak Mâûn Suresi’nden daha sonra nazil olmuştur. Sanki Allah önce nazil olan Mâûn Suresi’nde işlendiği ifade edilen suçun cezasını sonra inen Tûr Suresi’nde vermektedir. Önce suç gerçekleşmiş sonra ceza terettüp etmiştir. Mekkî ayette yetimler ile ilgili bu fiilin, Medenî ayetlerde yetimler zikredilmeden geçmesinin sebebi ise artık orada yetimin hakkını gözeten, ona sahip çıkan bir iradenin var olması şeklinde yorumlanabilir. Tûr Suresi 13. ayetin etrafındaki anlam örgüsüne baktığımız zaman karşımıza Mâûn Suresi ile irtibat kurabileceğimiz hususlar çıkmaktadır. Mâûn Suresi’nin birinci ayetinde “yalanlayanı gördün mü” denilirken Tûr Suresi’nin 11. ayetinde “yalanlayanlara azap olsun” denilmektedir. Bunun için seçilen kelime ise ilginçtir ki “veyl” dir. Allah Mâûn Suresi’nin dördüncü ayetinde müşriklerin yaptığı ibadetlerin gerçek anlamından uzak, tahrif edilmiş olduğunu anlatmak istemiştir. Tûr Suresi’nin 12. ayetinde ise benzer biçimde onların batıl bir hayata daldıkları dile getirilir. Yine Tûr Suresi’nin 16. ayetinde onların cehenneme atılacağı söylenirken seçilen kelime “s-l-y” kök harfli “salât” kelimesidir. Onların yaptıkları iş ancak onları ateşe götürür.

Tûr Suresi’nde devam eden ayetlerde ise Allah cennetlik olanlara verilecek nimetlerden bahseder:

“Muttakiler, cennetlerde ve nimetler içindedirler. Rablerinin kendilerine verdikleri ile sefa sürerler. Rableri onları ateşin azabından korumuştur. Yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin, için!” (Tûr 52/17-19).

Ve adeta Mâûn Suresi’nde en küçük bir iyiliği bile engelleyenlere karşılık Allah burada kendi cömertliğinden bahsetmektedir. Onların engelleyici tavırlarının nihayetinde belirleyici olmadığını anlatmaktadır. “Yedu’u” fiili etrafındaki bu açıklamalar, Tûr Suresi’nin Mekkî olması, ifadelerin Mâûn Suresi’nde işlenen cürüme bir ceza biçiminde gözükmesi, Tûr Suresi’nin ilgili ayetlerinin münafıklara tahsis edilecek bir yönünün olmaması, bizi Mâûn Suresi’nin de münafıklardan bahsetmediği sonucuna götürür.

Mâûn Suresi üçüncü ayetini Kur’an’dan iki ayetle karşılaştıracağız.

1- “Fakiri yedirmeye teşvik etmezler” (Hakka 69/34).

2-  “Yoksulu doyurmak için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz” (Fecr 89/18).

Mekkî olan bu surelerde muhatap müşriklerdir. Fecr ve Hakka surelerinde geçen benzer ayetlerin siyakında ise Ad, Semûd Kavmi ve Firavun’dan bahsedilmektedir. Ayetlerde yoksulu yedirmeye teşvik etmeme yapısına sahip olanların Mekke’deki müşriklerle aynı özelliklere sahip kimseler olduğu açıktır. Bu açıdan da Mâûn Suresi’nde de hedef kitlenin küfürleri açık olan müşrikler olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

“Veyl” kelimesinin de cezaya müstahak olan kimseler ile ilgili olarak Hakka 69/25, 27 ve Fecr 89/24 ayetlerinde pişmanlığı ifade için kullanılmıştır. Buradan çıkaracağımız sonuç: Mâûn Suresi’nin üçüncü ayetinin benzerleri Hakka ve Fecr surelerinde geçmektedir. Bu ayetlerde küfürleri gizli olmayan Ad, Semûd kavmi ve Firavun için kullanılmaktadır. Azaba uğrayan kimselerle ilgili olarak “veyl” kelimesi seçilmiştir. Yukarıda verilen anlam ile Mâûn Suresi’ndeki ayetler arasında bir bağın var olduğu dikkate alındığında muhatap kitlenin Medine’deki münafıklar değil de Mekke’deki müşrikler olduğu daha doğru gözükmektedir.

“Veyl” Kelimesinin İncelenmesi

Dördüncü ayette geçen “veyl” kelimesinin, Kur’an’da hangi anlamlarda ve kimler için kullanıldığına bakacağız. “Veyl” kelimesi, Kur’an’da türevleri ile birlikte 40 yerde geçmektedir.[7]

Aşağıdaki ayetin (Hûd 11/72) dışında tüm yerlerde inkârları açık olan kimseler için kullanılmıştır. İnkârcılar için kullanılan “veyl” kelimesi onların azabı hak ettikleri anlamını işaret edecek şekilde geçmektedir. Kur’an’da bir yerde iman etmiş olan İbrahim’in karısı “veyletâ” şeklinde kendisi için kullanmaktadır. İbrahim’in karısı Sâre’nin bu kelimeyi söylemesinin sebebi kendisinin İsmail ve İshak ile müjdelenmiş olmasıdır. Müjdenin hemen akabinde  “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, kocam da ihtiyar olmuşken nasıl doğurabilirim? Doğrusu bu şaşılacak bir şey” (Hûd 11/72) diye şaşkınlığını ifade etmiştir.

“Veyl” kelimesinin ve türevlerinin Kur’an’ın 39 yerinde geçen muhataplarının inkârcılar olması, Mâûn Suresi’ndeki muhataplarının da inkârcılar olduğuna dair bir işarettir. 39 yerde geçen kelime ve türevleri küfürleri açık olan insanları konu edinmektedir. Şu halde sonuç olarak “veyl” kelimesi bağlamında, Mâûn Suresi’nin münafıklardan değil inkârları açık olan müşriklerden bahsettiği açıktır.

“Musallîn” Kelimesinin İncelenmesi

Mâûn Suresi’nde geçen “musallîn” ifadesi Kur’an’ın Müddessir 74/43 ve Meâric 70/22 surelerinde de geçmektedir. Her iki sure de Mekkîdir. Medenî surelerde böyle bir ifade geçmemektedir. Burada dikkatimizi çeken husus salât kökenli kelimenin geçtiği Müddesssir, Mâûn ve Meâric surelerinde kelimenin etrafını ören konularda benzerlikler olmasıdır. Her üç surede de hesap gününden, yoksulun doyurulmasından ve batıla dalıp-dalmamaktan bahsedilir. Müddessir Suresi dördüncü sırada, Mâûn Suresi 17. Sırada Meâric Süresi 79. sırada nazil olmuştur. Enfâl Suresi 8/35. ayette “Onların Kâbe yanındaki salâtları ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Artık inkâr ettiklerinizden dolayı azabı tadın” denilmektedir.

“Sahun” Kelimesini İncelenmesi

Kelimeyi ya hiç namaz kılmazlar veya vaktinde kılmazlar şeklinde anlayanlar vardır.[8] Ayet “Onlar salâtlarından gafildir” şeklinde tercüme edilebilir. el-Bıkâ’î, kelimenin derin bir gaflet, terk etme ve önem vermeme anlamına geldiğini söyler.[9]  Bu kelimenin Mâûn Suresi’nde olduğu şekliyle çoğul için yine Mekkî olan Zâriyât Suresi /11. ayette geçtiğini görmekteyiz.  Ayet “Onlar bilgisizliğin veya cehaletin kuşatması içindedirler” diye tercüme edilebilir. Bir önceki 10. ayette inkârcılar için “kahrolsun o yalancılar!” denilmekte bir sonraki 12. ayette ise onların alaycı bir soru ile ahireti inkâr ettikleri görülmektedir. Mâûn Suresi’nde müşriklerin özelliklerinden bahsedilirken, onların “hesabı yalanlayan” kimseler olduğunun söylenmesi dikkat çekicidir. Yani burada da muhatap münafıklar değil küfrü açık olan kimselerdir. Yine Mekke’de de temel muhatap kitle müşriklerdir. Mâûn Suresi’ndeki “sahûn” kelimesi ile Zâriyât Suresi’ndeki “sahûn” kelimesinin bağlam açısından ortak yönleri vardır. Her iki surede de hesap/ahiret olgusunun inkârı söz konusu edilmektedir. Yine ilginç olan bir diğer husus ise; Zâriyât Suresi’nin 60. yani son ayetinde ahireti/hesabı inkâr eden kimselere hitaben “veyl” olsun denilmesidir.

“Sahûn” kelimesinin her iki surede müşrikler için kullanıldığı, yalanlama vasıflarının zikredildiği, dolayısı ile her iki surede de aynı anlama sahip olduğudur. Kelime, Zâriyât Suresi’nde çok açık bir şekilde düşünsel bir olgunun inkârı çerçevesinde kullanılmıştır. Dinin aslından olanı inkâr edenlerin durumlarının tespitidir. İnkârda bulunanlar “sahûn” halindedir. Bu çerçevede Mâûn Suresi’ndeki “sahûn” kelimesini de yapılan bir ibadetteki eksiklik değil inkâr etmenin zihinsel ve ruhsal bir halidir. Bu kelimenin Medenî surelerde geçmemesi, Kur’an’ın Mekkî semantik alanına ait bir kavram olduğunu düşündürmektedir.

Sonuç: Maun Suresi Mekki bir suredir. Mekke’de risâletin ikinci yılında indirilen ve 7 âyetten oluşan Mâ’ûn sûresi, resmî sıralamada 107, iniş sırasına göre ise 17. suredir. Ayetlerde kullanılan ifadeler üzerinde düşünüldüğünde, maksadın “namaz” olmadığı açıktır. Çünkü salât sözcüğü, ikâme (ekâme, yukîmü, egım, vs.) kelimesiyle birlikte kullanıldığında, “formu belli namaz” anlamına gelir. Burada böyle bir kullanım olmadığı için, ayetteki anlamı namazla ilişkilendirmek doğru değildir. Bu ayette kınananlar hiçbir şekilde Müslümanlar değildir; şeytana veya putlara yaslanan ve içi boş bazı hareketleri ibadet sanan Mekkeli müşriklerdir. Onların bu hareketleri zaten dini yalanlamanın, yetimi itip kakmanın ve yoksulu gözetmeye önayak olmamanın sonucu olarak zikredilmektedir ki, bu özellikler samimi Müslümanda bulunamaz. Bunlar şirkin ve inkârın sonucu olan bozuk inanç ve davranışlardır.

First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Sivil toplum ve zekât kurumu ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Üç Aylara Özel İbadet Varmıdır? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Hayâl Dünyâsında Yaşamak ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Maun Suresinin İncelenmesi ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Allah’ın İndirdiği İle Hükmetmeyenler Bizd ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 “SÖZ” Sorumluluktur Herkes Taşıyamaz ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Neden Kur’an’ı Anlayamıyoruz? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırl ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye Tanrıöver TÜRKAN
 İffetini koruyup kendini adayan seçilir! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Sağlıklı Beslenme için Kara Üzümü Çekirde ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.