Allah’ın bir amaç ve bir maksat için indirdiği vahiyler zamanla ne yazık ki yine o vahye mensup olduklarını söyleyen ve her fırsatta bunu dile getiren mensupları tarafından indirildiği amaçtan uzaklaştırılarak ne kitabı indiren yüce Allah’ın emri doğrultusunda nede onun yürüyen hali olan elçilerin gaye, hedef ve amaçlarının dışında sözüm ona anlayıp! Yorumlayarak kendi zanlarınca Allah’ı razı etmeye çalışmaktadırlar.
Allah ancak kendisinin koyduğu ilkeler dikkate alınarak razı edilir. Vahyin muhatabı doğrudan insandır. Zira kendisinden iyi ve güzel olan davranışlar beklendiği gibi tamamen yanlış ve yeryüzünü ifsat edecek hareket ve davranışların da beklendiği varlık insandır. Onu yaratan yaratıcı onun nefsine takvasını ve fücurunu yerleştirmiştir. Takvadan ayrılan ve şeytanla işbirliği yapan insanları da bu davranışlarından vaz geçirmek için yine kendileri gibi birer insan olan elçiler ve vahiyler göndererek onları uyarmış.
Ne zaman ki yeryüzünde işler ters gitmeye başlamış işte tam da o zaman vahiy ve elçiler ile müdahale de başlamıştır. Bunun böyle olması Allah’ın koyduğu bir yasadır ve bu yasasında da hiçbir değişiklik olmamıştır. Kısacası vahiy hayata dokunmuş, hayatı okumuş ve hayata yön vermiştir. Vahyi gönderen otorite gönderdiği vahiylerin sadece seslendirilerek okunmasına hasla razı olmamıştır.
Tam aksine okunmasını, anlaşılmasını ve yaşanmasını o vahye iman edenlerden kesin bir emir ile istemiştir. Zaten sadece güzel sesle okunan ancak hayata müdahale etmeyen okumalar sekiler, demokrat ve laik düzenleri asla rahatsız etmemekte tam aksine “Kuran’ı güzel okuma!” yarışmaları düzenleyerek Kuran ile temas kurmaktan korkan mezhepçi, gelenekselci ve muhafazakâr kesimlerin biriken gazlarını almaya devam etmektedirler.
Her il veya ilçelerde düzenlenerek ve adına taç giyme törenleri denilen merasimlere sıkça rastlar olduk. Kuran’ı hıfzedenler okudukları Kuran’ın anlamını bilmemektedirler. Oysa Kuran anlaşılmadan okunan ve bununla Allah’ın razı olacağı bir kitap değildir.
Bütün bunları dile getirir iken birileri hızını alamayarak bizleri Kuran düşmanı ilan edecekler. Biz bunları Allah’a havale ediyoruz. Bizler Kuran’ın okunmasından değil gönderiliş amacı dışında okunmasından rahatsız olduğumuzu dile getiriyor ve savunuyoruz.
Siz kıymetli okuyucularımın da pek ala bildiği gibi her ilah, her düşünce, her hayat tarzı kendisine güç, kuvvet ve devlet, iktidar ister bunları istemeyen bir otoritenin varlığını uzun süre devam ettirmesi asla mümkün değildir.
İslam da kendisinin devlet ve bir güç olduğunu her defasın da dile getiren ilahi sistemin adıdır. İslam’ın devlet talebi yoktur demek İslam’ı gönderen Allah ’ha iftiradır. Bunlar bu iddialarıyla birden çok Kuran ayetlerini inkâr etmiş olduklarından dolayı da İslam ile olan bağlarını koparmış olmaktadırlar. Bizler şunu net olarak söylüyoruz ki: İslam’da laik ve demokratik devlet yapısı ve isteği yoktur. Onun talebi ilke ve esaslarını Kuran’ın belirlediği bir devlet ve bir otorite olma isteği ve talebi olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bunun aksini iddia edenlere günümüz de adı konmamış elli bin masum çocuk, zavallı kadın ve erkekleri öldürüp soy kırım yapan İsrailin bir devlet! iki milyar Müslüman coğrafyanın bir devlet olmadığının açık ilanıdır. Son iki yüz yıldan bu yana devlet olma talebinden vaz geçen Müslüman coğrafya halkları topraklarını, bunun yanında can ve mallarını kaybederek büyük bedeller ödemiş ve an itibariyle de ödemeye devam etmekteler.
Halkı Müslüman coğrafya Allah’tan kendilerine bir rehber, bir kılavuz, aynı zamanda şan ve şereflerini onlara veren ayrıca kendilerine bir hayat nizamı devlet sunan yüce Kuran’ı hayatlarının dışına atarak onun hükümlerini uygulanamaz bularak kendilerine yine kendileri gibi birer insan olan hem cinslerinin hayat için koyduğu! Ancak heva ve heveslerinin ürünü olan kanun ve yönetmelikleri kabul ederek Allah’ın dost doğru yolundan sapıp uzaklaştılar ve sonrada bir birlerinin kanlarını döküp Allah’ın arzını yaşanılmaz hale getirdiler.
Allah tarafından gönderilen vahiylerin tamamı uygulansın diye hükümleri farz kılınan ilahi emir ve buyruklardır. Bunun en son ve en güzel örnekleri son vahiy olan Kuran üzerinden kıyamete kadar gelecek bütün insanlara verilmiştir. Kısacası Kuran kendisi ile tanışan onunla iletişime geçen herkesten anladıklarını mutlaka hayatlarının kuralları haline getirmelerini kesin bir emirle onlardan istemiştir. Kuran’ın indiriliş amacı hayatı yönetmeye talip olmasıdır.
Şimdi ister iseniz Kuran üzerinden bunların örneklerini sizler ile paylaşalım: “ Bu bizim indirdiğimiz ve hükümlerini uygulamayı farz kıldığımız bir suredir. Umulur ki düşünüp gerçeği hatırlarsınız diye onda apaçık ayetler indirdik.” ( Nur-1) Altmış dört ayetten oluşan Nur suresinde aile ve toplumsal hayata dair çok önemli prensipler ortaya konulmakta, hayata dair verilen hükümlerde kesinlikle esneklik ve daraltmaya gidilmemesi kesin bir emir ile muhataplarından istenmektedir. Özellikle ayette geçen “feradana” fiili doğrudan farz kılmak bir manada “ helalini ve haramını uygulamak ve açıkça ortaya koymak anlamına gelmektedir.
Kitabın hiçbir mensubunun onun hükümlerini esnetme veya savsaklama hakları yoktur. Buna elçilerde dâhildir. Bu konuda kesinlikle bir keyfilik söz konusu olamaz olmamalıdır. Kuran hükümlerinin uygulanmasında mücadele etmeyen, gayret göstermeyen veya uygulama imkânı var iken o hükümleri savsaklayan kişi ve otoritenin sizden veya bizden olması fark etmez derhal ona olan desteğimizi kesmeliyiz. İman ailesinin bir ferdi olmayan öz kardeşimiz bile bizden değildir. Nuh peygamber ve oğlunun örnekliğinde bizler için alınması gereken çok ibretler vardır.
Yüce Kuran hükümlerinin uygulanması konusun da kesin ifadeler kullanarak “ hükmetsinler, hükmet” gibi ikinci bir anlama gelmeyecek emir kalıpları kullanmaktadır. : ”Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana kitabı Kuran’ı bir amaç ile indirdik; Sakın ha hainlerden taraf olma !” ( Nisa-105) Allah’ın ayetlerini tarihin her hangi bir zaman dilimine ait görmeyi alışkanlık haline getiren hastalıklı zihniyet Kuran ayetlerinin bir kısmını Yahudilere bir kısmını Hristiyanlara diğer kalanlarını ise çeşitli kişi ve olaylara özel kılarak kendisine ve zamanımıza hitap eden bir ayet bulamamakta! Yapılan bir davranış veya anlayış sonuçta Kuran ayetlerini günümüze taşımıyor ve onları uygulana bilir bulmuyor ise bunlar ister Yahudi ister Hristiyan ister demokrat ister laik ister ise sekiler olsun hiç fark etmez ya kâfir ya fa sık ya da zalimdir. Zira Kuran tarih, zaman ve olayın nerede geçtiği nesneler üzerin de durmaz. Yani araçları amaç sallaştırarak mesajın perdelenmesine kesinlikle müsaade etmez. Ehli kitabın Allah’ın vahyine reva gördüğü muameleyi bu gün yüce Kuran’a reva gören demokratlar, laikler deistler, ateistler vb. İnsanların Müslümanım demeleri onları kurtarmayacaktır. Neticede iki grubunda ortaya koydukları davranış aynı türden olup vahyi uygulamadan, yürürlükten kaldırmadır. Bunu ister bizden ister ise sizden olanların yapması hiç fark etmez.
İslam kendisini kabul edenleri tevhidi esas alarak bütün iman edenleri bir aile olarak görür ve mensuplarının siz ve bizler olarak ayrışmalarına kesinlikle müsaade etmez o iman kardeşliğini esas alarak herkesi bu büyük ailenin bir ferdi olmaya çağırır. Bu daveti kabul edenin ırkı, cinsi, milliyeti soyu ve sopu artık onun için belirleyici olmaktan çıkarak artık o ümmetin bir ferdi olmuştur: “Müminler sadece kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı takvalı duyarlı olun ki size merhamet edilsin.” ( Hucurat- 10)
Bu ayet bile tek başına siz ve biz kavgasını sona erdirecek ve kocaman bir iman bağı ile bağlı ümmet oluşturacak güç kapasiteye sahiptir. İlk ayrışmanın yani siz ve ben kavgasının mimarı olan şeytan ve onun tak ipçileri bu batıl düşünceyi an itibariyle pompalayıp ayrıştırmaya devam etmekteler. Batı ve batılın temsilcileri son iki yüz yılda ırksal fanatizmi yani milliyetçiliği ön plana çıkararak Müslüman coğrafyayı lime lime bölüp parçaladılar ve bunda da başarılı oldular. Büyük aileyi parçalayan zalimler bizlerden ve sizlerden oluşan küçük aileleri ise darmadağın ettiler.
Kuran ayetlerini parçacı, mevzi, konu bütünlüğünden kopuk ve konu ile ilgili sadece bir ayet ile anlamaya çalışan! Sakat ve Kuran dışı anlayışlar bazı Kuran ayetlerinin anlaşılmasının önündeki en büyük engeldir. Anladığınız dilden bir kez olsun yüce Kuran’ı okumamış iseniz muhtemel ki şu ayetleri hiç duymadan dünyayı terk edeceksiniz. Ya da Kuran’ın bu ayetlerini sadece Yahudi ve Hristiyanlara ait zannederek üzerinize hiç almayacaksınız. Unutmayalım ki sebebin hususi olması hükmün umumi olmasına mani değildir.
Şimdi ne Müslüman coğrafya yöneticilerinin nede onları iktidara taşıyan halkın üzerine almadığı bir veya birkaç ayet üzerinde duralım: “Hiç şüphe yok ki, içinde rehberlik ve nur bulunan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebiler, Yahudilere onunla hüküm vermişlerdi, Rabbe adanmış olan bilginler ve din adamları da Allah’ın kitabından elde kalmış olanlarla hükmederlerdi. Hala onlar buna şahittirler. O halde insanlardan korkmayın, sadece benden korkun. Ayetlerimi, az bir bedele değiştirmeyin. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar Kâfirlerin ta kendileridir. (Maide-44)
Sonu, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. Fa sıkların ta kendileridir ibareleri ile biten Maide suresinin kırk beş ve kırk yedinci ayetlerini okumalarını tavsiye ederim. Olayı Tevrat ve İncil ile sınırlı tutmaya çalışan Müslümanların! Belli ki şu ayetten hiç mi hiç haberleri yok: “ Ey Muhammed! Şu halde, Allah’ın indirdiği Kuran ile aralarında hükmet, onların keyfi arzu ve heveslerine uyma! Onların, Allah’ın sana indirdiği Kuran’ın bir kısmından seni yanıltmalarından sakın. Eğer yüz çevirecek olurlarsa bil ki, Allah onları bir kısım günahları yüzünden cezalandırmak istiyor. Zira insanların çoğu doğru yoldan çıkarak fa sık olmuşlardır.”( Maide-49) Bu ve buna benzer Kuran ayetleri indirilen vahyin ne amaç ile indirildiğini çok net olarak ortaya koyan ayetlerdir. Bu ayetlerin kişi ve olaylara has kılarak uygulamasının önüne geçenler ve uygulamayanlar çok net olarak ifade ediyoruz ki bu ayetlerin kapsam alanlarına girip kâfir, fa sık ve zalim olup aziz İslam ile bağlarını koparmışlardır. Bunların iman edip Müslim olanlardan olmadığını Nuh peygamberin oğlu üzerinden yukarıda söylemiştik. Kimin hükmettiğinden ziyade ne ile hükmettiğini önemsemeliyiz ve buna göre pozisyon almalıyız.
Yazımıza esin kaynağı olan şu anekdotu paylaşarak son verelim: Yıl iki bin on üç İsrail kâfiri yine Filistinli kardeşlerimize bu gün olduğu gibi o günde zulmedip evlerini yıkıyor ve onları soykırım metodu uygulayarak bölgeyi işgal ediyordu. Bu duruma sessiz kalıp sadece dua eden Müslümanlara inat yüzde yüz İsrail vatandaşı olan Raçel CORRİE Yapılan bu zulme sessiz kalmayarak şu tarihi sözü söylemiştir: “ Zulüm yapanlar bizden iseler ben bizden değilim ”diyerek tonlarca ağırlıktaki İsrail tankına karşı siper olmuş ve ne yazı ki o tankın altında kalarak can vermiştir. Onun hesabı da işi de Allah’a kalmıştır Rachel O’un kuludur diler ise bağışlar diler ise azap eder.
Müslüman coğrafya halkları ne zaman akıllarını başlarına alır da: Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler bizden iseler ben bizden değilim dedikleri gün onların kurtuluşu olacaktır. Aksi hale Dünyanın çeşitli yerlerinde zalimler tarafından zulüm gören halkları sadece ekranlardan seyredip vah, tüh sonunda da kanalı değiştirerek Allah’ı razı edeceğini düşünerek kendisini avutmaya devam edecektir. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.
|