Günümüzün teknoloji çağı insanlığa hayal edilemez imkânlar sunmuştur. Ancak, tüketim odaklı yeni hayat biçimi ile ortaya çıkan atıkların çevreye ve insan sağlığına tesirleri günümüz dünyasında genellikle göz ardı edilmiştir. Nüfus artışına vede çok ürün elde edebilmek uğruna beslenme ihtiyacını karşılayabilmek için modern ziraat teknikleri kullanılmıştır.
Topraktan elde edilen ürün miktarını ve kalitesini artırmak maksadıyla sun'î gübre ve ziraî ilâç uygulamaları yapılmıştır. Bu uygulamalar ekosistemler üzerinde önemli tahribatlar meydana getirmiştir. Bu faaliyetlerin olumsuz tesirleri zamanla fark edilmiştir.
Bunun en bilinen misâli, 1950 ile 1960 yılları arasında Amerika’dan ithal edilen ve tarım ilacı diye kullanılan DDT türü böcek öldürücü ilâçların besin zincirine verdiği inanılmaz zararlardır. Ziraî ürünleri zararlılardan korumak ve sıtma parazitin kontrolü için, çok tesirli bir ilâç olarak kullanılan DDT'nin, zamanla besin zincirinde birikerek zehirli bir özelliğe sahip olduğu anlaşılmış ve kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü araştırmalarda bu maddenin tabiattaki kullanımına bağlı olarak et, süt, yumurta, balık ve tahıl ürünlerinde biriktiği tespit edilmiştir. Ayrıca, insanların ve diğer canlıların gelişmesini ve üreme sistemlerini bozucu tesirleri olduğu belirlenmiştir.
Tarım ilacı diye Anadolu çiftçisine kullandırılan DDT ilacının çevreye yayılan zehirlerin canlılara verdiği zararların başında, insanların iç salgı bezleri bozuklukları meydana geldi. Bu bileşikler, çevre ortamında hava, gıda, su, toprak vs. bulunan tabiî ve sentetik maddelerdir.
çevreye bırakılan organik kaynaklı sentetik bileşikler İnsanların ve diğer canlıların üzerinde, hormonal dengeleri bozabilmektedir.
DDT, PCBs, alkilfenoller, ftalatlar, bisfenol-A, dioksin ve furan gibi kimyevî sentetik bileşikler östrojen ve testosteron hormonlarının fonksiyonlarını bozar. Bu kimyevî maddeler ile sperm sayısındaki azalmalar, doğum öncesi bebek ölümleri, düşük ağırlıklı doğumlar, davranış bozuklukları gibi tesirler arasında sıkı bir münasebeti gösteren bilgilere ulaşılmıştır. Meselâ Dioxinler; kâğıt hamuru elde etmede ağartma işlemleri esnasında, metalurjide, yakıt olarak kömürün kullanımıyla, dizel araçlardan, lağım çamurlarından ve atıkların yakılması esnasında meydana gelen ana bileşiklerdendir.
Ayrıca sigara dumanında da bulunmaktadır (bilhassa tütünlerde kullanılan pestisitler ve sigara kâğıdının ağartılması işlemlerinin neticesi olarak). Balık, et ve tahıl ürünlerinin tüketimi yoluyla insan vücuduna girerek öncelikle yağ dokuda birikim olduüu belirlenmiştir.Bu durum çoğunlukla endüstrileşmiş ülkelerde yaşayan insanlarda görülmektedir. Üreme ve cinsî gelişme ile bağışıklık sistemi (immün sistem) üzerinde tesirli olduğu düşünülmektedir. Araştırmalarda çocukların dişlerinde mine tabakasının gelişmesinde anormalliklere, merkezî sinir sistemi üzerinde patolojik bozukluklara, tiroid bozukluklarına (yetersiz tiroit hormonu salgılanması), bağışıklık sistemi tahribatlarına, IQ düşüklüğüne, diyabete (şeker hastalığı) sebep olabileceği gösterilmiştir.
Son yıllarda yapılan çalışmalar, dioxinlerin tesiriyle doğumların dişi fertler lehine değiştiğini göstermiştir.İç salgı bezini bozucu diğer bir bileşik olan Bisphenol A'nın (BPA) yıllık üretimi 2–3 milyon ton civarındadır. BPA öncelikle son 50 yıldan bu yana plâstiklerin üretiminde kullanılmaktadır. Bilhassa su şişesi, biberon, spor malzemesi, tıbbî malzeme, diş dolgu malzemesi, izolasyon malzemeleri, CD ve DVD, elektronik âletler ve ev eşyaları gibi pek çok sahada ve sun'î reçinelerin üretiminde kullanılmaktadır.
Kâğıtların ve meşrubat kutularının iç kısımlarının kaplanması suretiyle besin maddelerinin muhafaza edilmesinde BPA ihtiva eden sun'î reçinelerden faydalanılmaktadır.Uzmanlara göre bu bileşik, büyümede anormallikler, meme bezlerinde kanser belirtisi gösteren belirtiler, dişi üreme hücrelerinde kromozom bozuklukları gibi problemlere sebep olabilmektedir denilmektedir.. Bu hastalıklar alınan dozlara bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
İç salgı bezi bozucuların insanlarda söz konusu menfi tesirlerinin yanı sıra, tabiî hayat üzerinde de zararlı tesirleri tespit edilmiştir. Su kuşlarının yumurtalarının, kabuk kısmının incelmesinden dolayı bu türlerin azalması, Baltık Denizi foklarının çeşitlerinin azalması, timsahlarda üreme bozuklukları, dişi deniz salyangozlarında erkeklik organlarının görülmesi, nesli giderek azalan ve özürlü kurbağa çeşitlerinin artması, erkek balık sayısının azalması gibi hususlar bilim adamları tarafından tespit edilmiştir.
Amerikan Bilimler Akademisi tarafından yapılan bir çalışmada, atık su arıtma tesislerinden alınan numunelerde 5 ng/l (1 nanogram=bir litrede milyarda bir gram demektir) östrojen tespit edilmiştir. Bu nispet, bir göldeki balık çeşitlerinin büyük bir kısmını yok etmek için yeterlidir. Çünkü bu östrojen konsantrasyonu erkek balıkların kısırlaşması veya dişileşmesi için kâfidir. Böylece bir ırmak veya göldeki balık yumurtalarının döllenebilme kabiliyeti yok olabilir.
Canlıların iç salgı bezi sistemine menfi tesir eden bu kimyevî maddelerin ortamdan uzaklaştırılması için her yüz metreküplük su için mevcut giderlere ilâveten bir ile on Euro finansmana ihtiyaç olduğu hesaplanmıştır. Atık su arıtma tesislerinde milyonlarca metreküp suyun temizlendiği göz önünde bulundurulursa, bu rakamın ne kadar büyük bir yekûn teşkil ettiği daha iyi anlaşılır.
İç salgı bezleri sistemiyle alâkalı yapılan hatalardan biri de hormonlu gıda tüketimidir. Bunların içinde son yıllarda en fazla dikkat çeken ve araştırma konusu olan husus, ucuz olması sebebiyle hormonlu tavuk eti tüketimidir. Tavuklarda kilo artışı sağlamak maksadıyla özellikle östrojen hormonları kullanılmaktadır. Tavuklardan insanlara geçen östrojen hormonunun bilhassa erkeklerde cinsiyet, karakter değişikliklerine sebep olabileceği bilinmektedir. Aşırı hormonlu tavuk eti tüketiminin kızlarda da cinsî sapkınlıklara yol açabileceği ifade edilmektedir. Tayvan'da ucuz olduğu için tavuk etini bol tüketen kız çocuklarının sekiz-dokuz yaşlarında adet görmeye başlaması ve göğüslerinin büyümeleri gibi anormallikler kayıtlara geçmiştir. İngiltere'de sürekli tavuk tüketen bir kişinin, bu tür değişime uğraması sebebiyle açtığı davayı kazanarak, maddî tazminat aldığı bilinmektedir. Çevrenin bu şekilde tahrip edilmesi veya tabiata fıtrî olmayan müdahaleler insanoğlunun gelecek nesillerini tehlikeye sokmaktadır.
Daha iyi ve daha konforlu yaşama arzusu ile canlılara bilhassa da insanlara zarar verme potansiyeli olan bu kimyevî maddelerin üretme, kullanma ve arıtma safhalarının plânlı ve kontrollü yapılması gerekmektedir. Tabiî olmayan gıda üretim metotları acilen bütün dünyada terk edilmelidir. Bunun yapılabilmesi için kudreti ve ilmi sonsuz Yaratıcı tarafından konulan hikmetli denge kanunlarının çok iyi bilinmesi ve ona uygun hareket edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan her müdahale, dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de dâima felâketle neticelenecektir.
Müslümanlar olarak çevremizde oluşanlara dikkat etmek,yediklerimizin tükettiklerimizin güvenli ve sağlıklı ortamlarda helal şartlarına uygun üretilmesi için çaba ve gayretler göstermek her müslüman için farzı ayındır diye düşüyorum. Duyarsız kalmak bu zilleti kabul etmek demektir.Unutmayalım ki helal ve tayyip olanı aramak ve tüketmek peygamberimizin ifadesiyle bir nevi cihattır.
Selam ve dualarımla
(Araştırma ve derleme) Selahaddin ALIÇ
|